“Tarih kitabının bir sayfasında Sütçü İmam’ın Maraşlı kadınların çarşafını açmaya kalkan Fransızları vurduğu bir kahramanlık olarak anlatılırken başka bir sayfasında kadınların çarşafını açınca medeni/çağdaş olduğumuz yazıyor. Asıl soru şudur: Fransa mı bizi işgal etti yoksa biz mi Fransız olduk?”
Vaktiyle bir tvitimde bu satırları yazdığımda dostların kalbi, hasımların da beyni tutuşmuştu. Şimdi aynı sözü Gaziantep’in merkez ilçelerinden birine adını veren Şehit Kâmil için tekrarlıyorum:
Tarih kitabının bir sayfasında 10 yaşındaki Şehit Kâmil’in Antepli anasının peçesini açmaya kalkan Fransızları taşladığı bir kahramanlık olarak anlatılırken başka bir sayfasında kadınların peçesini açınca medeni/çağdaş olduğumuz yazıyor. Asıl soru şudur: Fransa mı bizi işgal etti yoksa biz mi Fransız olduk?
Maraş, Sütçü İmam’la Kahraman oldu, Antep de Şehit Kâmil ile Gazi, Memleketim Urfa da TBMM’nin açılmasına 12 gün varken kendi kendisini kurtaran şehirler sıralamasına girerek Şanlı unvanını bileğinin hakkıyla aldı.
Gelin görün ki, bu üç mübarek şehrimizin bir 8. sınıf ders kitabında geçme şekli aynen şudur:
“Kuva-yı Milliye birlikleri, Güney Cephesi’nde de Fransızlara karşı kahramanca mücadele etti. En gelişmiş silahlarla saldıran işgalcilere inançla karşı koydu. Urfa ve Maraş’ı işgalden kurtardı.” (TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 8, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara, 2007, s. 61)
Hepsi bu kadar… El-insaf!
Nasıl şehit edildi?
26 Aralık’ta Gaziantep’te HÜDA PAR’ın düzenlediği ve Av. Enver Bakırcı’nın yönettiği paneldeydim. Gaziantep milletvekili Şehzade Demir ve tarihçi Dr. Abdülkadir Turan beylerle Gaziantep’ten Gazze’ye uzanan tarih köprülerimizi yeniden kurmaya soyunduk. Bine yakın izleyicinin huzurunda hür tarihin ufuklarında cevelan ettik. Orada söyleyip geçtiğim ve ilgi uyandıran Şehit Kâmil gerçeğinin üzerini açmak boynumun borcuydu. Açıyorum.
Önce küçük Mehmet Kâmil’in nasıl şehit edildiğini okuyalım beraberce:
“21 Ocak 1921 akşama doğru İnönü Caddesi’nde, askerî fırın önünden oğlu 12 yaşlarındaki Kâmil ile geçmekte olan bir Türk kadınına fırındaki Fransızlardan iki sarhoş nefer yılışık bir eda ile ve tecavüz etmek maksadıyla peçesini açmak istemişlerdi. Mehmet Kâmil anasını savunmak için Fransızlara taşla hücum etmiş ve iki er tarafından süngülenerek şehit edilmiştir.” (Sadettin Gömeç, Milli Mücadelede Gaziantep, Ankara, 1989, s. 28)
Hadisenin devamı da var.
Hakimiyet-i Milliye gazetesine bakılırsa bu hadise ahaliyi galeyana getirmiş ve Fransız askerlerinin üzerine hücum edip fırına sığınmak zorunda bırakmışlar. Haberin devamında fırın halk tarafından kuşatılınca Fransız Kumandanı Gouraud’nun telgraf çekip halka bir daha böyle olaylar yaşanmayacağı teminatını verdiğini, Anteplilerin ise ancak bundan sonra dağıldıklarını okuyoruz.
Muhteşem Antep müdafaasının dönüm noktalarından biri olan bu hadisenin kilit noktası, Maraş’ta olduğu gibi Müslüman kadınların peçesinin işgalciler tarafından açılmaya teşebbüs edilmesidir. Mehmet Kâmil de, Antepliler de bunu namuslarına tecavüz saymış ve isyan etmiş, 6-7 bin sivil Müslüman namus, vatan, din, bağımsızlık gibi asil değerler uğruna canlarını feda etmişti.
Bizim Fransızların peçe düşmanlığı
Müslüman kadına görünmeden gözetleme imkânını veren peçeden elin Fransızının rahatsız olmasını anlarsınız ama 1930’ların ortasında bizim Fransızların çarşaf ve peçeye açtığı savaşı nereye oturtacaksınız? Buyurun ona da CHP’nin resmi yayın organı Ulus gazetesinden bir örnek:
“Çankırı peçe ve çarşaftan kurtuluyor: Dün gece Halkevi, CHP komite ve üyeleri ile yüzlerce kişi Halkevi’nde büyük bir toplantı yapmıştır. Toplantıda Atatürk’ün açtığı yeni yollarda Çankırılıların beraber bulunması için kadınlarımızın giyim usulünün değiştirilmesine, peçe ve çarşafların kaldırılmasına karar verilmiş ve bu kararın derhal tatbikine geçilmiştir.” (Ulus, 1 Ocak 1935)
Birini yukarıda sorduğumuz iki ateşten soru hâlâ karşımızda sallanıyor salıncak gibi:
Bir: Hani Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadınların giyim kuşamına müdahale edilmemişti?
İki: Fransa mı bizi işgal etti yoksa biz mi Fransız olduk?