TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ
Yıllar yılı bize Millî Mücadele’de düşmana ilk kurşunun İzmir’in işgali sırasında asıl adı Osman Nevres olan Hasan Tahsin adlı Sabetayist bir gazeteci tarafından Yunanlara karşı atıldığı okutulageldi. Adına 27 Mayıs darbesinden sonra İzmir’de bir anıt dahi dikildi. İsmi okullara, caddelere, hatta bebeklere verildi. Resmi tarihin akümülatörü olan İnkılap Tarihi kitaplarımız onun isim ve resimleri olmadan yazılamaz oldu. Neyse ki bu aldatıcı ezber son yıllarda ortaya konulan yeni belge ve bilgilerle bozulmakta.
Bir kere Hasan Tahsin’in bırakın ilk kurşunu attığı için kahraman ilan edilmesini, 15 Mayıs 1919 günü kurşunun bizim tarafımızdan atılması dahi söz konusu değildi. 1930’lardan 60’lara kadarki lise Tarih ders kitaplarını taradığımızda şaşkınlık verici bir gerçekle karşılaşmaktayız: Bu kitaplarda, günümüzde adeta kutsanmakta olan “ilk kurşun”un ya Yunanlar veya Rumlar tarafından provokasyon amaçlı olarak atıldığı yazılmaktadır veya kimin attığı bilinmediği vurgulanmakta ve kötülenmektedir.
İkinci olarak Gazi Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanlığı zamanında, 1931 yılında yazdırılan iddialı Tarih IV adlı lise ders kitabında şöyle yazar (s. 29):
“Efzon taburları, İzmir kışlasının yanına yaklaşırken, Yunanlılar tarafından atılan silâhları behane ittihaz ederek kışlayı ateşe tuttular.”
Bu metinde,
1) İlk kurşundan ve Hasan Tahsin’den tek bir kelimeyle olsun bahsedilmemektedir,
2) O gün “ilk kurşun” atılmıştır ama bu silahları sıkanlar Türkler değil, Yunanlardır,
3) İlk kurşunu atanlar kötülenmektedir, çünkü Yunanlıların eline katliam yapmak için fırsat vermişlerdir.
Güzel. Günümüzdeki İnkılap tarihlerimizin Atatürk’ün izinde olmadıklarını görmüş bulunuyoruz.
İkinci bir husus, Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta olsun, 1919 Mayıs’ından 1938 Kasım’ına kadarki 19,5 yıllık liderliğinde olsun bir tek defa ne Hasan Tahsin’den, ne sözde ilk kurşunun İzmir’de atıldığından bahsettiğine rastlanır. İkide bir onun izinden gittiklerini söyleyip askeriyiz diye bağıranlar M.Kemal’e rağmen neden kitaplarda Hasan Tahsin’in ve İzmir’de ilk kurşunun bizim tarafımızdan atıldığının alkışlandığını anlamak mümkün değildir. Bu resmen bir uyanıklıktır (oportünizm).
Üçüncü nokta, Nutuk’ta bir “ilk kurşun”dan bahsedilmektedir ama bu “ilk kurşun” bildiğimiz gibi İzmir’de değil, Ayvalık’ta atılmıştır! Nutuk’tan okuyalım mı:
“Yunan ordusu daire-i işgalini (işgal çevresini) tevsi ederken (genişletirken), Ayvalık’a da asker çıkardı. Ali (Çetinkaya) Bey, bu Yunan kuvvetine karşı, 28 Mayıs 1919’da muharebeye girişti. Bu tarihe kadar, Yunan kıtaatı (kıtaları) hiçbir tarafta ateşle mukabele görmemişti.” (Bkz. Nutuk’un 1938 basımının 323. sayfası.)
15 Mayıs’taki sözde “ilk kurşun”u bilmeyen, duymayan, görmeyen Gazi Mustafa Kemal, Nutuk’unda bu tarihten iki hafta sonraya kadar Yunan askerlerine hiçbir tarafta ateşle mukabele edilmediğini açık seçik yazmaktayken hala “ilk kurşun” masallarını okutmaya devam etmenin mantığı nedir?
Sizi bizzat Atatürk yalanlıyor ama yalancılığa devam ediyorsunuz.
27 Mayıs darbesinin yayıp kitaplara geçirdiği Hasan Tahsin efsanesini de, “ilk kurşun”un 15 Mayıs’ta İzmir’de atıldığı masalını da bitirmek bakalım hangi cihan pehlivanına nasip olacaktır?
(Bu meseleyi detaylı olarak okumak isteyenler Erdoğan Sorguç’un İzmir’in İşgali ve Sözde İlk Kurşun adlı kitabına başvurmalıdır.)
Öte yandan 1990’lı yıllarda yapılan araştırmalar ilk kurşunun, ders kitaplarımızda 15 Mayıs 1919’daki Yunanlara sıkıldığı belletilen ama asla sıkılmamış olan “ilk kurşun”dan 5 ay kadar önce Dörtyol’da Mehmed Çavuş (Mehmed Kara) adlı Adanalı bir köylü tarafından atıldığını ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Bu ilginç bilgi Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı ATASE tarafından resmi belgeyle doğrulandığı gibi yine Genelkurmay Başkanlığı’nın neşrettiği Türk İstiklal Harbi adlı kitapta da kabul edilmiştir. İkinci kaynakta şöyle yazmaktadır:
“Fransızlar İskenderun’a asker çıkardıktan sonra 11 Aralık 1918 de takviyeli bir piyade alayı ile Dörtyol kasabasını işgal ettiler. Bu kuvvetlerin arkasından Ermeni alayına ait bazı birlikler de gönderildi. Bunlar Dörtyol dolaylarındaki köylere işkence ve zulüm yapmaya başladılar. (…) Bu cinayetten sonra da Dörtyol’un hemen güneyinde bulunan Karaköse köyüne taarruz ettiler. Buradaki halk kendilerini savunma için Dörtyol’a ve Özerli’ye giden yolları taştan barikatlar yapmak suretiyle kapattılar ve buraya gelen Fransızlara ateşle karşı koydular. 19 Aralık 1918 de yapılan bu çarpışma Türk milletinin düşmana karşı ilk ayaklanması ve direnişidir.” (Türk İstiklal Harbi, IV üncü cilt, Güney Cephesi, Ankara, 1966, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yayını, s. 55-56.)
Genelkurmay Başkanlığı bu açıklamayı yapalı neredeyse 60 yıl olmuş ama kitaplarımızda eski hamam, eski tas… Bu ne kadar skolastik bir zihindir?
27 Mayıs’ın yalnızca siyasete değil, beyinlerimize de yapılan uyuşturucu bir darbe olduğunu İzmir’de Konak meydanındaki İlk Kurşun anıtı kadar beliğ bir surette ortaya koyan başka bir örnek bulmak kolay değildir.
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekenamesi’sinin imzalanmasını müteakip 9 Kasım 1918’de İskenderun 15 kişilik bir İngiliz müfrezesi tarafından işgal edilmiş, 11 Kasım 1918’de halkın erzak deposunun önünde birikmesini bahane eden Fransızlar Türk memur, polis ve jandarmalarının şehirden derhal ayrılmasını istemişti.
Fransızlar 11 Aralık 1918 günü Dörtyol’u işgal ederken 400 Ermeniden oluşan bir Fransız taburundan faydalanmıştı. Fransız askeri üniformasını giymiş bulunan bu Ermeni taburu Türklere ait 12 evi basarak eşya ve paralarını gasb etmiş, bir kadını boğazından yaralamış ve Osmanlı jandarmasını kasabadan çıkarmıştı.
Fransızların 1915 tehcirinde Suriye ve Lübnan’a göç ettirilen Ermenileri Dörtyol ve diğer şehirlere naklederek yerleştirmeleri bardağı taşıran damla olacaktı. Kısa sürede Dörtyol’a yerleştirilen Ermenilerin sayısı 12 bin kişiye ulaşmıştı.
Bunun ardından Dörtyol ve civarına yerleştirilmiş olan sivil Ermenilerin Fransız işgal kuvvetlerinden cesaret ve destek alarak Dörtyol civarındaki köylere baskınlar düzenleyip mezalime başlaması üzerine Dörtyol’a bağlı Özerli Köyü halkı, Hacı Hüseyinoğullarından Emin Hoca başkanlığındaki üç kişilik bir heyetle bölgenin İngiliz Komutanlığına başvurdu. Heyet, köylerinin ve çevrenin Fransızların, özellikle Ermenilerin zulmünden korunmasını İngiltere’den bizzat istedi.
İngiliz Komutanlığı da Hintli Müslümanlardan müteşekkil bir müfrezeyi Dörtyol’a gönderdi. Müslüman askerlerden oluşan bu müfreze asayiş ve sükûneti kısmen sağlamakla birlikte boş durmayan Fransız ve Ermeni birlikleri Özerli Köyüne saldırıp halka hakaret etti. Bu hakaretlere dayanamayarak karşı koyan Özerli Köyü muhtarı Şeyhmuszâde (Şeyh Musazâde), Mehmed Ağa ile ihtiyar heyeti üyesi Abdülkadir Ağazade Yusuf Ağa’yı Komutanın kapısı önünde süngüyle şehit ettiler. (Böylece bu üç kişi Milli Mücadele’nin ilk şehitleri olarak anılmayı hak etti ama nerde bizde o hayırhah ders kitapları?) Ermenilerin Türklere ait hayvanlara el koyarak zorla götürmek istediğini de biliyoruz.
Hem katliam, hem de soygunculuk yapanların mezalimine katlanamayan aynı köyden Ömer Hoca oğlu Mehmed Çavuş (Mehmed Kara) hayvanları götüren Ermenilerin karşısına Turunçlu beldesinde çıkar ve çatışmaya girdiği Ermenilerden ikisini vurarak Karakese köyüne kaçar. Köylüler, Ermenilerin atılan bu ilk kurşunu Fransızlara bildirmesi üzerine sayıca daha kalabalık bir müfrezeyle Karakese Köyüne karşı taarruza geçen Fransız ve Ermenilere karşı yolu barikatla kapatır ve silahla ateş açarak karşı koyar. “Beklemedikleri bu mukavemetten şaşkına dönen Fransızlar, 15 kayıp vererek, Dörtyol’daki karargâhlarına çekilmek zorunda kaldılar.” (Kemal Çelik, Milli Mücadele’de Adana ve Havalisi, TTK, 1999, s. 54-55.)
Tarih 19 Aralık 1918’dir.
Bu çarpışmaları müteakip Dörtyol’a dönen Fransız askerleri hınçlarını Jandarma Komutanı Teğmen Hasan’dan çıkardı, onu sebepsiz yere ağır bir şekilde yaraladı. Dörtyol civarındaki Çaylı Köyü’nde Mehmet (Osmanoğlu lâkaplı) oğlu Mustafa da Kurtkulağı Köyünde şehit edildi.
İşte bu ve benzeri mezalimlerdir ki Adana bölgesinde halkı direnişe sevk edecekti. Halk can ve namusunu kurtarmak için silahlandı. Kara Hasan da Fransızlardan kardeşi Mehmet oğlu Mustafa’nın intikamını almak için Kuzuculu Köyünde bir teşkilat kurarak direnişe geçti. Mal ve hayvanlarını satarak silahlanan yöre gençleri de Kara Hasan’a katıldı. Böylece zamanla sayısı 300-400’e varan bir millî teşkilat ortaya çıktığını yazmakta kaynaklar.
1919 başlarında, İzmir’in işgaline daha 5 ay varken örgütlenerek harekete geçen Kara Hasan ve çetesi Türkiye’de işgal güçlerine karşı millî direnişi başlatan ilk örgüt olmuştu.
Kara Hasan’a halk kahramanlığından dolayı ‘Paşa’ unvanını vermişti. Çetesine de ‘Kara Hasan Paşa Çetesi’ denilirdi. Kara Hasan Paşa artık Fransız ve Ermenilerin korkulu rüyasıdır, halkın gözünde milli kahramandır.
Kara Hasan çetesiyle Gâvur Dağları, Antakya, Adana, Maraş, Antep, Osmaniye ve Ceyhan dolaylarında Fransızlara baskınlar yapar, Türklerin can, mal ve namuslarını korumaya çalışır. (Kaynak: https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/Kemal-%C3%87EL%C4%B0K-Milli-M%C3%BCcadelede-%C4%B0lk-Kur%C5%9Fun-ve-D%C3%B6rtyolun-D%C3%BC%C5%9Fman-%C4%B0%C5%9Fgalinden-Kurtulu%C5%9Fu.pdf )
Milli Mücadele tarihi yeniden yazılmadıkça bize rahat yüzü yoktur vesselam.