Boğucu bir hava vardı. Bir şeyler olacaktı ve oldu.
Bu ülkede her an bir şey olabilir. Tamam kıyamet kopacak dersiniz, bir şey olmaz. Belirsizlik bu dönemin en belirli karakteri.
İktidar “Milli İrade Platformu” üzerinden “Sivil” bir eylem için ilana çıkmıştı ki futbol krizi yaşandı. Galata kulesine giden yolda, Galata köprüsünde 1 Ocak 2024, saat 8.30’da bir buluşma vardı. Buluşmaya çağrıda iki bayrak, Türk bayrağı ve Filistin bayrağı. Afişin ortasındaki imaj Galata kulesi ve Kubbe-tüssahra.. “Yılın ilk mesajı” böyle veriliyordu aile olarak. Slogan “Nehirden denize Özgür Filistin”. Siyonistler tarafından Anti semitik bir slogan olarak algılanıyordu bu slogan.
Bana göre, Mescid-i Aksa ve Ayasofya görsel olarak bu afişe daha güzel yakışırdı. Hem zaten Ayasofya ile milenyum taşının istikameti, iki kıblemizi buluşturmuyor mu idi. Zaten Ayasofya Süleyman Mabedine nazire olarak yapılmıştı.
Cenevizliler 1267’de, Galata’da “Pera” adı ile bir koloni kurmuşlardı. O zaman kulenin Tepesindeki HAÇ’tan dolayı bu kuleye “Kutsal Haç Kulesi / Turris Sancte Crucis” deniyordu. 1335’lerde inşasına başlanan kule 1349’de tamamlandı.
Kule bir çok ulusal ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü gibi uluslararası günler için tematik görsel ışık gösterilerine sahne oluyor. Galata kulesine Mescidi aksa görseli yansıtılır mı bilmem ama “Haç kulesi”nde yeni yılda Mescidi aksa görseli ne anlama gelir?
Bir de Gazze’deki Aksa Tufanı adlı direnişin arkasındaki isim FKÖ değil, İzzeddin Kassam tugayları. Neden bu afişte bu isimlere yer verilmez.
“Bağımsız bir Filistin devleti” fikri elbette meşru bir talep. Ama Gazze direnişinin asıl hareket noktası, diğer Arap ülkeleri gibi bir Arap devleti daha olsun değil. “Arap Birliği” de değil. Bütün bunlar “İhvan-ı Müslimin” (Müslüman kardeşler) için İslam birliğine giden basamaklardan ibarettir. Yoksa yeni bir “Ulus devlet” talebi değil. Yani 21 Arap devletinin 22. olmak değil. Daha doğru bir ifade ile Başkenti “Kudüs” olan yeni bir LAİK devlet olmak değil. HAMAS’ın hiç böyle bir talebi olmadı. HAMAS’ın hedefi İSLAM MİLLETLER TOPLULUĞUdur. HAMAS da bu birlik içinde yer alacaktır. Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesinde olduğu gibi Beyt-i Makdis Beyn-el Müslimin, Tarihi Kudüs “Beyn’eddin”, Hz. Yuşa tarafından sınırları çizilen “Arz-ı Mev’ud”, yani “Mescid-i Aksa”nın mik’ad alanı olarak da bilinen Fırat ile Nil arasındaki “Vahiy coğrafyası”, “10 Emir”e sadakat çerçevesinde, o bölgede yaşayan ve o bölgeyi ziyaret etmek isteyenler için “Beyn’ennas” bir bölge olacaktır.
Keşke o el ilanının arkasına “Arz-ı Mev’ud coğrafyası”nın haritası konsaydı. Ve “Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesi” yazılsaydı. İnşallah bundan sonrası yapılacak eylemlerde bu konular akılda tutulur. Her Müslüman için bu beyanname, Hz. Ömer’in manevi vasiyeti hükmünde olup bir KIRMIZI ÇİZGİdir.
Yaşlı bir Siyonist, gençlere diyor ki, bu HAMAS savaşçıları, Allah’ın rızasını kazanmak için savaşıyor ve ölümden korkmuyorlar, Sabırla direniyorlar. Onların iki bacağını kesin, bir kolunu da kesin, bir kolunda iki parmak bırakın. Yıkık bir caminin harabesi önünde yalnız başına da olsa onları zafer işareti yaparken göreceksiniz. Sizin gibi İsrail devletinin özgürlük savaşını vermiyorlar.”
Evet, Filistinli gençler şöyle düşünüyorlar: “Düşmanlarım bana ne yapabilir ki? Benim cenneti kalbimde, bahçem de göğsümdedir. Nereye gidersem, o, benden ayrılmaz, benimle beraberdir. Hapse atılmam, halvet; Öldürülmem, şehadet; Sürgünüm ise seyahattir. “Geriye ne kaldı ki! Hadi Siyonistler bunu anlamıyor da, içimizdeki onların zihniyet ikizleri de hiç mi imandan habersizler. Onlar da mı bizi tanımıyorlar.
Sahi siyasiler, neden Mescid-i Aksa’dan, Hz. Ömer’in beyannamesinden size söz etmezler.
Afişe Filistin bayrağı diye, daha önce, 1916’da Şerif Hüseyin tarafından Osmanlıya karşı başlatılan Arap ayaklanmasının sembolü olarak kullanılan bayrağın resmi konuldu. Osmanlının yanında savaşanlar İzzeddin Kassam’ın safında yer aldılar. Bugün onlar, bir bakıma Kuvva-i Milliye ve Müdafa-yı Hukuk’un devamı olarak bu kez Türkiye sınırları dışında kalan toprakların işgalden kurtarılması için Hamas bayrağı altında mücadelelerini sürdürüyorlar. Aslında Hamas bu işin siyasi ayağıdır. Savaşan kanat İzzeddin Kassam ve diğer İslami direniş grublarıdır. Mevcud bayrak ilk olarak 1964 yılında FKÖ tarafından Filistin halkının bayrağı olarak ilan edildi. 15 Kasım 1988 tarihinde de bağımsız Filistin ülkesinin bayrağı olarak kabul edildi. El Fetih (Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi), günümüzde Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Filistin Yönetimi’ni elinde tutan partidir. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistinli en büyük sol örgüt FHKC, İsrail’in 1967 yılında Batı Şeria’yı işgal etmesi ardından, Filistinli bir Hristiyan olan George Habaş tarafından kurulmuştu.. Mesela, 1960’ların sonunda, Hristiyan bir Arap olan Naif Havatme‘nin öncülüğünde FHKC’den ayrılarak kurulan grup, ideolojik olarak sosyalist ve seküler bir çizgiye sahip.. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) örgütünün kurucularından olan bir grup 1969’da FDHKC’nin kampında eğitim görmüştü. FKÖ içinde LGBT unsurları da var.
İsrail, bölgedeki tüm İslami direniş grublarını terörist olarak ilan edip, İmhası, tutuklanması ya da tehcirinden sonra böyle bir siyasi topluluğa, başkenti doğu Kudüs olan bir Filistin devletine razı olması yanında, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’nin bunun garantörü olmasını istiyor.
İstenen İslamsız, ulus temelli, laikçi, gayri Müslimlerin hareketin merkezinde yer alacağı bir Filistin devleti. Bu bir çözüm değil, çözümsüzlüğün çözüm diye sunulmasından başka bir şey değildir.
İlk kıblemiz olan ve İsra’nın gerçekleştiği, namazın farz kılındığı bir mekan olarak Mescid-i Aksa, Hz. Ömer, Hamas, Arz-ı Mev’ud’dan hiç bahsedilmeyen bir buluşma Müslümanların taleplerine cevap vermeyecektir.
Tam böyle bir etkinliğin arifesinde ve miladı yeni yılda Suudi Arabistan’da yaşanan Kemalizm soslu, Cumhuriyetin 100. Yılını “nev-i şahsına münhasır bir Monarşi”de Futbol karşılaşması vesilesi ile kutlama “şenliği”nin, seçim öncesi muhalefetin siyasi bir şovuna döndürme gayretlerinin sonunun nereye varacağını hep birlikte göreceğiz. Sahi, Suudi Futbol takımı Türkiyede “Monarşiye selam olsun, yaşasın monarşi” yazan forması ile sahaya çıksa, bu gün bağırıp çağıranlar o zaman nasıl davranırlardı. Sadece merak ettim.
Sahi bu buluşmada Nisa 75. Ayetin mealini, sahneden okuyabilir misiniz? Ya da okumayacaksanız/okuyamayacaksanız, sizi bundan alı koyan nedir? O ayette ne deniyordu: “Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, “’Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz”?
Sahi birileri konuşma metinlerini hazırlarken, mitink düzenlerken, maça çıkarken daha dikkatli olması gerekmez mi? “Ben yaptım oldu” olmuyor. Evdeki hesaplar her zaman çarşıya uymuyor. Kaş yapayım derken göz çıkartılıyor. Siz bir şey söylerken, insanların o sözden ne anlayacağını bir politikacının düşünmesi gerekmez mi?
Bugünkü yazımı, iyi bir haberle bitireyim: Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’de işlediği fiillerle 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle Uluslararası Adalet Divanında (ICJ) dava açarak geçici tedbir kararı alınmasını talep etti. Sıra bizim yasama, bizim yürütme, bizim yargıda.
Selam ve dua.