web analytics

Ayasofya’nın özel bir mimarı vardı

Yayınlama: 09.01.2024
A+
A-

TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

“Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” der eskiler. Hakikaten insanoğlu zaman tüneli içerisinde yeterince yol kat ettikçe dönüp geçmişe bakmaktan hoşlanmaya başlıyor. Öyle oluyor, çünkü bazı hakikatler o ânı yaşarken size peçesini kapatıyor. Yaşıyoruz ama yaşadığımızın ne manaya geldiğini idrak ancak başka bir zaman diliminde mümkün olabiliyor. Velhasıl zamanın kıramadığımız zincirleri var.

Ayasofya-4

Ben de “başka zaman” dilimini adımlarken dönüp eski notlarıma bakmaya başladım. İşte 15 yıl önceki notlarım arasında bulduklarımdan bir numune:

Tarih: 3 Ekim 2009.

Ankara’dayım, daha doğrusu Ankara’da İstanbul Sempozyumu’ndayım.

Türk Tarih Kurumu’nun düzenlediği sempozyumun açılış konferanslarını dinliyorum (öğleden sonra benim de katılacağım bir panel yapılacak). 

Amerikalı farklı aydınlardan Lewis Mumford Tarihte Şehir adlı eserinde “İnsanlar inşa ettikleri şehirlere biyografilerini yazar” der. İnşa ederken aynı zamanda o şehre biyografimizi yazıyor, hatta kazıyoruz. 

İlginç hatıralardan biri de rahmetli hocam Semavi Eyice’nin salona tekerlekli sandalyeyle getirilmesi oldu. Ayağı geçirdiği bir kaza sonucunda kırılmıştı. Yanında eşi –kendisinden önce rahmetli olmuştu- Kâmuran Hanım vardı (Saat: 10.45). Çıkışta hocayla selamlaştık. Gülerek “Artık sen de İstanbul tarihçilerinden oldun” diye iltifat etmişti.

Birazdan konferansından tuttuğum notları aktaracağım rahmetli Halil İnalcık hocayla selamlaşma fırsatı bulamamıştık, zira etrafı çok kalabalıktı. Zaten konferansını müteakip resim sergisini hızla gezdikten hemen sonra binadan ayrılmıştı.

Prof. Dr. Bahattin Yediyıldız çıktı kürsüye ve ilgiyle dinlediğim bir konuşma yaptı:

“İstanbul hayrat sitelerinden oluşan bir iyilikler şehridir. İstanbul bir hukuk şehridir” dedi. Bernard Lewis’in Jews of Islam (İslamın Yahudileri) adlı kitabını delil gösterdi. Fatih Sultan Mehmed’in Bosna’ya, Fransisken keşişlerine gönderdiği fermandan bahsetti. (Aslı Foynitsa’daki kilisede bulunuyor.). Mahallede her komşu öbürünün hukukunu korumalıdır. Bizim “azınlıklar” dediğimiz zimmîlerin hukuku Müslümanların üzerine zimmetlenmiştir. Özetle Osmanlı bir hukuk devletidir.

Şimdi ise sizi Halil İnalcık hocanın konferansından tuttuğum notlarla baş başa bırakacağım:

*

“Hatırlıyorum. Bu salonda Prof. Dr. Afet İnan ders veriyordu. Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi’nin ilk dersiydi. Atatürk de şurada oturuyordu.” (1936 yılı olmalı ama kendisi ‘1940’ dedi hataen; tabii o tarihte Atatürk iki yıl önce ölmüş bulunuyordu. Tarihçiler de hata işleme lüksüne sahiptir.)

“1204-1261 yıllarında yaşanmış olan Latin işgali şehre büyük bir darbe vurmuştur.”

 “Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u yeniden kurdu. İstanbul fetihten önce vücudu olmayan bir baş gibiydi. Osmanlı işte bu baş ile vücudu birleştirdi. Bizans devrinde Konstantinopolis’te ekonomi Latinlerin eline geçmişti. İstanbul’u fetihten sonra biz inşa ettik. Ölü, harap bir şehirden bir Türk-İslam şehri çıkardık. Fatih devrinde yapılan 1455 tahririnde (sayımında) şehirde Latin işgali sırasında nasıl büyük bir yağma yaşandığını görüyoruz. Evler, kiliseler boştur, terk edilmiştir.”

“Ayasofya Camii’nin açılışında kiliseyi dolduran gaziler İstanbul’un payitaht yapılması için gözyaşı döktü. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u payitaht ilan etti.” (Halil hocanın bu sözü söylediği sırada –buna ilk kez şahit oldum- sesi titredi, ağlamaklı oldu. Anlatırken kendinden o kadar geçmişti ki, adeta tarihi yeniden yaşıyor, o kutlu fetih gazileri gözünün önünden bir şerit halinde geçiyor gibiydi.)

“Osmanlı Devleti farklı kişi ve cemaatleri bir ‘himaye şemsiyesi’ altında yönetmiştir.”

“İslam-Türk şehri iki ayrı bölgeden oluşurdu: 1) İslam mahalleleri ile Yahudi ve Hıristiyan mahalleleri, 2) Pazar yeri. İstanbul bedesten etrafında teşekkül etmiştir. İçerisinde 1000 dükkân vardı.”

“Kapalıçarşı’nın üstü başlangıçta açıktı, sonradan kapatıldı.”

“Osmanlı Devleti Ayasofya Camii için özel bir mimar tahsis etmişti. Bu mimar sadece Ayasofya’dan sorumluydu.”

*

Osmanlının Ayasofya Camii’ne verdiği önem karşısında insanın dili tutuluyor.

“Ayasofya mimarı”, bize büyüklüğün kolay kazanılmadığını gösteren bir işaret.

Latinler verba volant, scripta manent demişler, söz uçar, yazı kalır yani.

Ne dersiniz, not tutmakla iyi yapmamış mıyım?

https://www.ittifakgazetesi.com/ayasofyanin-ozel-bir-mimari-vardi

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.