web analytics

Bir Bebeği Katile Dönüştüren Karanlık

Yayınlama: 04.09.2025
A+
A-
2020 yılında Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Avukat Nupel Dicle Oyur, 2021’de Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak Ceza, İş ve Aile Hukuku gibi alanlarda avukatlık yapmaya başlamıştır. Çözüm odaklı yaklaşımıyla müvekkillerine en iyi hukuki desteği sağlamaktadır. Sanata olan ilgisiyle tiyatro deneyimini mesleğine entegre eden Oyur, hukuku insani bir bakış açısıyla sunmaktadır. Toplumsal sorumluluk bilinciyle gönüllü davalarda yer alan ve insan hakları savunuculuğu yapan Oyur, hukuki bilgilerini Gazetemizdeki yazılarında paylaşarak adalete erişimi kolaylaştırmayı hedeflemektedir. Hem mesleki yetkinliği hem de sanata olan ilgisiyle dikkat çeken Oyur, yazılarıyla adalet sistemine ışık tutmaya devam edecektir.

Bir Bebeği Katile Dönüştüren Karanlık
Ahmet Minguzzi Cinayeti, Çocuk Fail ve Sistemi Sorgulama Zorunluluğu

Rakel Dink’in o unutulmaz sözü hâlâ kulaklarımızda çınlıyor: “Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey değişmez.” Bu cümle, yalnızca bir annenin feryadı değil; hepimizin yüzleşmek zorunda olduğu toplumsal bir hakikattir. Çünkü suç, çoğu zaman tek başına bireyin tercihi değil; aileden, cehaletten, nefret dilinden ve adalet sisteminin zaaflarından beslenen bir ortak üründür.

24 Ocak 2025 tarihinde yaşanan Ahmet Minguzzi cinayeti bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Cinayeti işleyen de bir çocuktu. Sadece çocuğu suça iten aileyi suçlamak eksik bir analiz olur. Çünkü mesele aynı zamanda, çocuk fail söz konusu olduğunda hukukun devreye soktuğu otomatik indirimlerin toplumda yarattığı derin adaletsizlik duygusudur. Eğer hukuk sistemi, “koruma” amacıyla getirdiği düzenlemeleri canice işlenmiş suçlarda bir tür cezasızlık mekanizmasına dönüştürüyorsa, işte sorgulamamız gereken karanlık tam da budur.

Evet, bugün hâlâ çocuklarını kinle yoğuran, masumiyetlerini geleceğin suçu için hammaddeye çeviren aileler var. Hukuk, bu tabloyu görmezden gelmiyor. Türk Ceza Kanunu açık:

  • Çocuğu suça azmettiren ebeveyn, fail gibi sorumlu tutulur (TCK m.37-39).
  • Çocuğunun suça sürüklenmesine göz yuman ebeveyn, aile yükümlülüğünü ihlal suçunu işler (TCK m.233).
  • Çocuğu örgüt faaliyetlerine yönlendiren ebeveyn ise çok daha ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalır (TCK m.220).

Ne var ki kanun koyucu aynı zamanda çocuğun yaşını ve algılama gücünü dikkate alarak özel bir ceza rejimi öngörmüştür. Sorun, bu koruyucu hükümler gerektiğinde kılı kırk yararcasına uygulanması gerekirken, çoğu zaman otomatik indirime dönüşmesindedir. Oysa bir çocuk fail söz konusu olduğunda hâkimin, failin suçu işleme biçimini, suçu algılama kapasitesini, topluma verdiği zararın ağırlığını ve aile ile çevrenin rolünü somut olarak değerlendirmesi şarttır.

Çözüm üç ayaklıdır:

  1. Ailenin Sorumluluğu: Çocuğunu suça sürükleyen ebeveyn, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
  2. Çocuğun Adil Yargılanması: Koruyucu hükümler, “çocuk” sıfatına değil, gerçekten düşük algılama ve yönlendirilme yeteneğine bağlanmalıdır.
  3. Toplumsal Zihniyet Değişimi: Eğitimle, şefkatle, eleştirel düşünceyle büyütülen bir nesil yaratmadan hiçbir yasa bizi bu karanlıktan çıkaramaz.

Rakel Dink’in sözünü bugün bir adım öteye taşımak zorundayız: “Bir bebekten katil yaratan karanlığı ve o katili koruma altına alan sistemi sorgulamadan hiçbir şey değişmeyecek.”

Gerçek değişim, işte bu bütünsel sorgulamayla başlayacak.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.