Bir Bebeği Katile Dönüştüren Karanlık
Ahmet Minguzzi Cinayeti, Çocuk Fail ve Sistemi Sorgulama Zorunluluğu
Rakel Dink’in o unutulmaz sözü hâlâ kulaklarımızda çınlıyor: “Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey değişmez.” Bu cümle, yalnızca bir annenin feryadı değil; hepimizin yüzleşmek zorunda olduğu toplumsal bir hakikattir. Çünkü suç, çoğu zaman tek başına bireyin tercihi değil; aileden, cehaletten, nefret dilinden ve adalet sisteminin zaaflarından beslenen bir ortak üründür.
24 Ocak 2025 tarihinde yaşanan Ahmet Minguzzi cinayeti bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Cinayeti işleyen de bir çocuktu. Sadece çocuğu suça iten aileyi suçlamak eksik bir analiz olur. Çünkü mesele aynı zamanda, çocuk fail söz konusu olduğunda hukukun devreye soktuğu otomatik indirimlerin toplumda yarattığı derin adaletsizlik duygusudur. Eğer hukuk sistemi, “koruma” amacıyla getirdiği düzenlemeleri canice işlenmiş suçlarda bir tür cezasızlık mekanizmasına dönüştürüyorsa, işte sorgulamamız gereken karanlık tam da budur.
Evet, bugün hâlâ çocuklarını kinle yoğuran, masumiyetlerini geleceğin suçu için hammaddeye çeviren aileler var. Hukuk, bu tabloyu görmezden gelmiyor. Türk Ceza Kanunu açık:
Ne var ki kanun koyucu aynı zamanda çocuğun yaşını ve algılama gücünü dikkate alarak özel bir ceza rejimi öngörmüştür. Sorun, bu koruyucu hükümler gerektiğinde kılı kırk yararcasına uygulanması gerekirken, çoğu zaman otomatik indirime dönüşmesindedir. Oysa bir çocuk fail söz konusu olduğunda hâkimin, failin suçu işleme biçimini, suçu algılama kapasitesini, topluma verdiği zararın ağırlığını ve aile ile çevrenin rolünü somut olarak değerlendirmesi şarttır.
Çözüm üç ayaklıdır:
Rakel Dink’in sözünü bugün bir adım öteye taşımak zorundayız: “Bir bebekten katil yaratan karanlığı ve o katili koruma altına alan sistemi sorgulamadan hiçbir şey değişmeyecek.”
Gerçek değişim, işte bu bütünsel sorgulamayla başlayacak.