web analytics

Vicdanlarımızın Yaralı Çığlığı Eşliğinde: Çocuk Hakları ve Toplumsal Adalet

Yayınlama: 19.09.2024
A+
A-
Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2020 yılında mezun olan Nupel Dicle Oyur, 2021 yılında zorunlu stajını bitirerek Diyarbakır’da İdare Hukuku, Ceza Hukuku, İş Hukuku, Tazminat Hukuku ve Aile Hukuku gibi alanlarda çok yönlü bir şekilde avukatlık mesleğini icra etmektedir. Avukatlık mesleğinin yanında tiyatro oyunculuğu da yapmış ve aynı zamanda birçok gönüllü davaya katılmış Oyur, hukuk ve adalet sistemine dair merak edilenlerle Gazetemizde, okurlarıyla buluşuyor.  

Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedeni bulunan 8 yasındaki Narin
Güran’ın trajik ölümü, tüm Türkiye’yi yasa boğdu. Henüz hayatının başında, savunmasız bir çocuk,
karanlık ve vahşi bir suçun kurbanı oldu. Bir çocuğun kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedeninin bir dere kenarında bulunması, toplumun vicdanını derinden yaralarken, çocuklara yönelik ihmalin ve şiddetin ne denli büyük bir tehlike olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Narin’in basına gelen bu korkunç olayın acısı henüz tazeyken, bir başka trajedi daha gündeme geldi: 2
yasındaki bir bebek, üvey babası tarafından hem cinsel istismara maruz kaldı hem de acımasızca
dövüldü. Bu masum çocuk, yaşadığı ağır darp sonucu beyin kanaması geçirerek hayata gözlerini yumdu.

Bu iki korkunç olay, çocuklarımızın ne kadar büyük bir tehdit altında olduğunu gösterirken, toplumsal olarak sorumluluklarımızı daha da derinleştiriyor. Peş peşe yaşanan bu olaylar, bir toplumun en savunmasız bireyleri olan çocuklara karşı işlenen suçların büyüklüğünü ve ne kadar önlem alınması gerektiğini hatırlatıyor.

Hem Narin Güran’ın kaybı hem de 2 yaşındaki Sıla’ya yapılan istismar, Türkiye’de çocuk haklarının korunması ve bu hakların ne kadar kolay ihlal edilebildiğini gözler önüne seriyor. Çocuk hakları yalnızca kâğıt üzerinde kalan yasalarla korunamaz; toplumsal bilinçlenme, hukuki yaptırımların arttırılması ve çocuklara yönelik koruma mekanizmalarının güçlendirilmesi gereklidir.

Ne yazık ki ülkemizde dilendirilen, suça sürüklenen, şiddete maruz kalan ve istismar edilen birçok çocuk var. Bu tür olaylar yalnızca bireysel suçlar olarak ele alınmamalı; aynı zamanda tüm toplumu derinden etkileyen büyük bir adalet sorunu olarak görülmelidir.

Çocuklara yönelik istismar ve şiddet vakalarında, caydırıcı hukuki yaptırımların hızlıca hayata geçirilmesi ve bu suçlarla mücadelede net ve tavizsiz bir duruş sergilenmesi artık ertelenemez bir zorunluluktur.

Çünkü her çocuk, güvenli, sağlıklı ve sevgi dolu bir ortamda büyüme hakkına sahiptir. Türkiye, çocuk hakları konusunda hukuki yükümlülüklerini yerine getirme sorumluluğuna sahiptir. Anayasa’nın 41. maddesi, devletin çocukları her türlü ihmal, istismar ve şiddetten koruma görevini açıkça vurgular. Buna ek olarak, Türkiye 1995 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi (ÇHS) imzalamış ve bu sözleşmeyle uluslararası arenada çocukların haklarını koruma taahhüdünde bulunmuştur.

ÇHS’nin 19. maddesi, devletlere çocukları her türlü fiziksel, duygusal, cinsel istismar ve ihmale karsı
koruma yükümlülüğü getirmektedir. Ayrıca, Türkiye’de çocukları korumaya yönelik birçok yasa
yürürlüktedir.

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 103. maddesi, çocuklara yönelik cinsel istismarı en ağır suçlardan biri olarak düzenlemiştir ve bu suça karsı verilen cezalar oldukça yüksektir. Kanun, çocuklara
yönelik cinsel istismar suçlarına 8 yıldan 40 yıla kadar hapis cezası öngörmektedir. Ancak, bu cezaların
caydırıcılığı, uygulamada yaşanan eksiklikler nedeniyle kimi zaman tartışma konusu olmuştur.
Bu vakaların bir diğer önemli boyutu, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bu tür durumlarda aktif
müdahalede bulunma sorumluluğudur.

İhmal ve istismara maruz kalan çocukların devlet koruması altına alınması, aile yapısında istismar potansiyeli olan vakaların önceden tespit edilmesi gibi önleyici mekanizmalar geliştirilmelidir. Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) kapsamında, her türlü şiddet, istismar ya da ihmal vakasında devletin derhal harekete geçmesi ve çocuğun üstün yararını koruyacak önlemleri alması gerekmektedir. Ancak bu tür yasaların kâğıt üstünde kalmaması, etkin şekilde uygulanması elzemdir.

Cinsel istismar suçlarında devletin sorumluluğu sadece ceza vermekle sınırlı olmamalıdır. Aynı zamanda çocukların bu tür suçlardan korunması için aktif bir önlem mekanizması oluşturulmalıdır. Türk hukuku, cinsel istismar suçlarının soruşturulmasında ve yargılanmasında birtakım özel düzenlemeler getirmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre, çocuk magdurların tekrar tekrar travmatize edilmesini
önlemek adına, onların ifadelerinin özel donanımlı çocuk izlem merkezlerinde alınması ve süreç boyunca psikolog ya da sosyal hizmet uzmanı desteği sağlanması gerekmektedir. Ancak, bu uygulamaların bazı bölgelerde yetersiz kaldığı ve tüm çocukların bu koruyucu süreçten yararlanamadığı görülmektedir.

Bu tür ağır suçlar, sadece bireysel olaylar olarak ele alınmamalıdır. Çocuklara yönelik şiddet ve istismar, toplumun genel sağlığına zarar veren, sosyal dokuyu zedeleyen ve gelecek nesillerin psikolojik gelişimini olumsuz etkileyen ciddi bir sorundur.

Çocuk haklarına dair ulusal ve uluslararası hukuki yükümlülükler, sadece cezai yaptırımlarla sınırlı kalmamalı, önleyici tedbirler ve sosyal destek mekanizmalarıyla da güçlendirilmelidir. Türkiye’de çocuklara yönelik şiddet ve istismar olayları, yalnızca cezalar artırılarak çözülemez; toplumun her kesiminde çocuk hakları konusunda bilinçlenme sağlanmalı, çocukların korunmasına yönelik hukuki, sosyal ve eğitimsel politikalar etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Bu bağlamda, “çocuğun üstün yararı” ilkesi, tüm devlet politikalarının merkezinde yer almalıdır.

Her bir çocuk, insan onuruna yakışır bir şekilde yasam hakkına ve fiziksel, duygusal ve cinsel bütünlüğüne sahip olmalıdır. Aile içi şiddet ve istismarın “aile meselesi” olarak görülüp göz ardı edilmesine ya da hafifletilmesine asla izin verilmemelidir. Çocukların yasam haklarına yönelik tehditler karşısında toplum olarak daha güçlü bir duruş sergilemeli, hukuki sistemin işleyişini daha etkili hale getirmeliyiz.

Bir çocuğun acı içinde kıvranmasına seyirci kalamayız/kalmamalıyız. Narin Güran da Türkiye’de yaşamını sürdürmesine izin verilmeyen çocuklar da bu toplumun unutulmaz bir vicdan yarasıdır. Her birimiz çocukların haklarını savunmak ve geleceğimizi bu karanlık suçlardan korumakla yükümlüyüz. UNUTMAIN! Sessiz kalmak da suça ortak olmaktır.

Yazımı bitirirken Orhan Veli Kanık’ın su dizelerine yer vermek istiyorum ;
Bedava yasıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yagmur çamur bedava;
Otomobillerin dısı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek degil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yasıyoruz, bedava….

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.