web analytics

Yobazmısınız?“İşte Türkiye’nin Hikayesi”

Yayınlama: 25.06.2025
A+
A-

Bir milleti yok etmek istiyorsanız önce tarihini silin, inancını küçümseyin, kadınını aşağılayın, erkeğini öfkelendirin.

Sonra tüm bunları “çağdaşlık” adıyla sunun… İşte Türkiye’nin yıllardır karşı karşıya kaldığı en büyük tuzak budur. Adına modernlik dediler, adına laiklik dediler, adına ilericilik dediler ama içinde maneviyat yoktu, saygı yoktu, samimiyet hiç yoktu…
Bugün hala hafızalarda taze bir yara gibi duruyor: Okul kapılarında ağlayan kız çocukları, üniversite hayali kurarken “başörtünle giremezsin” denilen gençler… Onlara “yobaz” dediler. Sırf örtüsünden dolayı, zekâsı, bilgisi, emeği yok sayıldı. Ne için? Sözüm ona çağdaşlık için!
Peki gerçek çağdaşlık bu mu? Kadını giydiğiyle değerlendirmek mi çağdaşlık? Vicdanı susturup sadece şekle takılmak mı? Hayır. Bu çağdaşlık değil, bu ayrımcılıktır, ötekileştirmedir. Ve bunu yapanlar, Türkiye’yi çağdaşlık üzerinden yargılayan, ama özgürlüğün gerçek anlamını hiç bilmeyen “elit” zihinlerdi.
Batı’da kadını bir meta gibi pazarlarken, Müslüman bir toplumda kadın örtüsünü iffet olarak, güç olarak görür. İşte bu farkı anlayamayanlar bize çağdaşlık dersi vermeye kalktı. Ama unuttular; biz çağdaşlığın da, adaletin de, ilmin de merkezi olmuş bir medeniyetin torunlarıyız. İbn Sina’nın ilmi, Mevlana’nın hoşgörüsü, Hacı Bektaş’ın sevgisi, Nene Hatun’un cesareti, Şerife Bacı’nın imanla yürüyen ayakları biziz. Oysa bize yobaz dediler. Çünkü ne imanımızı anladılar ne de teslimiyetimizin vakarını…
Kimdir yobaz? Düşünmeyen mi? Hayır! Asıl yobaz, karşısındakini sadece kılığına bakarak aşağılayan, inancı hor gören, kendi fikrinden başkasına hayat hakkı tanımayan zihniyettir. Anadolu’nun temiz insanları yıllarca susturuldu. Kimi zaman “irticacı”, kimi zaman “gerici” diye fişlendi. Oysa onlar, sabah ezanıyla uyanıp tarlasına giden, iftarını komşusuyla paylaşan, çocuğunu okutmak için alın teri döken insanlardı. Peki neydi günahları? İnançlı olmak mı?Bugün hala bazı yabancı gazetelerde, uluslararası raporlarda, “Türkiye’de gericilik yükseliyor” manşetlerini okuyoruz. Çünkü bir kadın başörtüsüyle doktorsa, bir adam sakallıysa, bir genç camiye gidiyorsa… Onlar için bu, geri kalmışlık. Oysa bu millet, İHA’sıyla göğe imza atıyor, tıpta, teknolojide, siyasette ilerliyor. Hem de inancıyla, değerleriyle, duasıyla birlikte yükseliyor. Bu onlar için bir tehdit. Çünkü onlar güçlü ama maneviyatlı bir Türkiye istemiyorlar. İstiyorlar ki ya kimliğimizi bırakalım ya da sessiz kalalım.
Gerçek çağdaşlık; kendisi gibi düşünmeyeni yok saymak değil, ona da yaşama hakkı tanımaktır. Gerçek çağdaşlık; başörtüsüne değil, gözün arkasındaki niyete bakabilmektir. Gerçek çağdaşlık; fikirle mücadele etmek ama fikri susturmamaktır. Bugün bizi yine kendi kavramlarımızla vurmaya çalışıyorlar: laiklik, çağdaşlık, ilericilik… Ama biz artık uyanığız. Ne inancımızdan vazgeçeriz, ne de ilimden, adaletten, özgürlükten.Kimse bizi kendi kavramlarıyla yargılayamaz. Çünkü bu topraklar; hem modernliğin hem maneviyatın birlikte yaşadığı eşsiz bir dengenin mirasçısıdır. Biz sadece çağdaş değiliz; biz aynı zamanda kadim, inançlı, vicdanlı ve izzetli bir milletiz. Ve biz biliyoruz: Medeniyet, dua eden bir annenin gözyaşında gizlidir. Gelecek de, bu gözyaşının temizliğiyle kurulacak.

Şahane Agahoğlu

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.