web analytics

CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİN İZİNDE: TÜRK TOPLUMUNDA KADIN AVUKAT OLMAK

Yayınlama: 16.08.2023
A+
A-
Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2020 yılında mezun olan Nupel Dicle Oyur, 2021 yılında zorunlu stajını bitirerek Diyarbakır’da İdare Hukuku, Ceza Hukuku, İş Hukuku, Tazminat Hukuku ve Aile Hukuku gibi alanlarda çok yönlü bir şekilde avukatlık mesleğini icra etmektedir. Avukatlık mesleğinin yanında tiyatro oyunculuğu da yapmış ve aynı zamanda birçok gönüllü davaya katılmış Oyur, hukuk ve adalet sistemine dair merak edilenlerle Gazetemizde, okurlarıyla buluşuyor.  

CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİN İZİNDE: TÜRK TOPLUMUNDA KADIN AVUKAT OLMAK

Günümüz dünyasında, cinsiyet eşitsizliği hala birçok toplumun karmaşık bir sorunu olarak karşımıza çıkar. Kadınlar ve erkekler arasındaki haklar, fırsatlar ve toplumsal rollerdeki dengesizlikler, pek çok alanda hissedilmektedir. Türk toplumu da bu eşitsizliklerin izlerini taşımaktadır ve özellikle profesyonel kariyerlerde, avukatlık gibi prestijli mesleklerde, kadınların deneyimlediği cinsiyet eşitsizliği konusu öne çıkmaktadır. Bu makalede, Türk toplumunda kadın avukat olmanın deneyimini cinsiyet eşitsizliği perspektifiyle ele alacağız.

 

Tarihsel Değişim ve Kadın Avukatların Yükselişi

 

Türkiye’de kadınların avukatlık mesleğine katılımı, tarih boyunca kadın hakları mücadelesi ve toplumsal değişimlerle şekillenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadınların eğitim alması ve meslek sahibi olması sınırlıydı. Çünkü kadınlar, sadece ev işleri ve aile sorumluluklarını almaya reva görülüyordu. Ancak 20. yüzyılın başlarından itibaren kadın hakları hareketleri, eğitim fırsatlarının genişlemesi ve modernleşme süreci, kadınların da üniversite eğitimi alarak avukatlık gibi erkek egemen bir alanda yer almasının önünü açmıştır.

 

Avukatlık mesleğinin öncüsü Süreyya Ağaoğlu, 1921 senesinde ise hukuk alanında eğitim almak için Darülfünuna başvurmuş ve bu sayede fakülte kapısının kız öğrencilere açılmasında rol almıştır. 1928 yılında serbest avukatlık ruhsatını alan Ağaoğlu, resmi olarak Türkiye’nin ilk kadın avukatı olmayı başarmıştır.

Cumhuriyetin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu

Toplumsal Beklentiler ve Cinsiyet Rolleri 

Türk toplumunda, geleneksel olarak kadınlar evde bakım işleri ve aile sorumlulukları ile ilişkilendirilmişlerdir. Bu toplumsal beklentiler, kadınların profesyonel kariyerlerine odaklanmalarını engellemiş, özellikle avukatlık gibi rekabetçi bir alanda kadınların varlığı sınırlanmıştır.

 

Kadınların iş ve aile yaşamları arasında denge kurmaları, bu toplumsal normlar yüzünden daha da zorlaşmıştır. Kadınların narin ve kırılgan olarak kodlanması, toplumsal beklentilerin ve stereotipilerin bir sonucudur. Kadınların mesleki başarıları ve çabaları sıklıkla göz ardı edilir veya küçümsenir, bu da cinsiyet eşitsizliğinin somut bir yansımasıdır.

 

Avukatlık gibi uzun bir eğitim ve staj sürecinin (16yıl eğitim hayatı, artı olarak 1 yıl zorunlu staj) ardından dahi kadın avukatların çabalarının görmezden gelinmesi veya hafife alınması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin iş yaşamındaki yansımalarından biridir. Kadınların profesyonel başarılarına ve yeteneklerine yönelik şüphelerin olması, eril zihniyetlerin ve cinsiyet temelli önyargıların etkisini göstermektedir.

 

Kadınların iş ve aile yaşamları arasında denge kurma zorluğu da, toplumsal normların ve cinsiyet rollerinin etkisi altında gerçekleşmektedir. Kadınlar genellikle ev işleri ve çocuk bakımı gibi sorumlulukların büyük bir kısmını üstlenmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, kadınların profesyonel kariyerlerine ve mesleki gelişimlerine odaklanmalarını engeller. Dolayısıyla, kadın avukatlar hem iş hem de aile yaşamlarını dengelemek zorunda kalırken ekstra zorluklarla karşılaşmaktadırlar.

 

‘’Kadından Ceza Avukatı Olmaz’’

 

“Kadından ceza avukatı olmaz” gibi bir önyargı da kadınların hukuki kariyerlerini olumsuz etkileyen önemli bir sorundur. Bu önyargı, kadınların ceza hukuku gibi belirli alanlarda başarılı olamayacakları düşüncesini yansıtır ve cinsiyet eşitsizliğinin bir yansımasıdır.

 

Ancak bu tür bir önyargının aslında gerçeklikle hiçbir temeli yoktur. Kadınlar da erkekler gibi hukuk alanında her türlü uzmanlık ve alanı başarıyla sürdürebilirler. Hukuk, cinsiyetin değil yeteneklerin ve bilginin bir ölçüsü olmalıdır. Cinsiyete dayalı önyargılar, hukukun adaletine ve mesleki çeşitliliğine zarar verir.

 

Kadın Avukatların Görünümü ve Profesyonelliği

 

Bir kadının avukat olarak iş yerinde veya duruşmalarda nasıl giyinmesi gerektiği konusu, sıkça tartışılan ve cinsiyet eşitsizliğine dair önyargıların ortaya çıktığı bir meseledir. “Kadın avukatlar topuklu ayakkabı giymeli ve şık olmalıdır” gibi bir düşünce, toplumsal normların ve cinsiyetçi önyargıların yansımalarından biridir. Ancak, bir avukatın profesyonel kimliği, yetenekleri ve bilgisiyle ölçülmelidir; fiziksel görünümü değil.

 

Kadın avukatların iş yerinde veya duruşmalarda giyimine dair kısıtlamalar veya önyargılar, cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren ve profesyonelliklerini sorgulayan bir yaklaşımdır. Kadın avukatların mesleki beceri ve yeteneklerinin, giydikleri kıyafetlerden daha fazla önem taşıması gerektiği unutulmamalıdır.

 

Her avukatın giyim tarzı, bireysel tercihlere ve kişisel ifadeye bağlıdır. Kadın avukatlar da mesleklerini icra ederken kendilerini rahat ve profesyonel hissedecekleri kıyafetleri seçmelidir. Giyim tarzı, bir avukatın yargıçlar, jüriler veya müvekkiller üzerindeki etkisi konusunda cinsiyet temelli önyargılar yerine, bilgi ve yetenekler üzerinden değerlendirilmelidir.

 

Adliyelerde Cinsiyetçi Davranışlar

 

Adliyeler, kadın avukatların karşılaştığı cinsiyetçi davranışların sıkça yaşandığı yerlerden biridir. Duruşmalarda veya adli işlemler sırasında kadın avukatlar, cinsiyetleri nedeniyle aşağılayıcı muamelelere veya dikkate alınmama sorunlarına maruz kalmaktadırlar. Öyle ki, var olduğum hukuk bürosunda iki erkek meslektaşla çalışmaktayım ve büromuzun girişinde her ne kadar adımın var olduğu bir tabela olmasına rağmen hukuk büromuza danışma için gelen birkaç kişiden sekreter muamelesi gördüğümü söyleyebilirim.

 

Etek Boyu ve Mesleki Ayrımcılık

 

Kadın avukatların iş yaşamlarında yaşadığı mesleki ayrımcılık, bazen oldukça sembolik ve çarpıcı olaylarla kendini gösterebilir. Örneğin, bir hâkimin veya meslektaşın kadın avukatın etek boyunu ölçmeye cüret etmesi, sadece meslek ayrımcılığını değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet normlarının ve baskının bir yansıması olarak görülebilir.

 

Taciz ve Küçümseme

 

Kadın avukatlar, iş yerlerinde ve mahkemelerde cinsiyet temelli taciz ve küçümsemeye maruz kalmaktadır. Bu taciz, cinsel içerikli sözler, davranışlar veya mesleki yeteneklerini küçümseyici yaklaşımlar şeklinde olmaktadır. Bu duruma bir örnek verecek olursak bağlı çalışan kadın avukatlar genellikle icra dairelerindeki işleri yapmaları için icra dairelerine gönderilirken, erkek avukatlar ise hacizlere gönderilmektedir.

 

Her ne kadar bu makalede kadın avukatların yaşadıkları zorlukları anlatmış olsam da bu erkek avukatların mesleki faaliyetlerini bir elleri yağda bir elleri balda sürdürdüğü anlamına asla gelmemekte ve onlarda meslek yaşamlarında birçok zorlukla karşılaşmaktadırlar. Fakat ben bu yazım da bir kadın avukat olarak kendi perspektifimden, kadın avukatların meslek yaşamında yaşadığı ve daha yazamadığım sayısız zorlukla karşılaştığını anlatmak istedim. Ben de dâhil olmak üzere birçok kadın avukat bu erk zihniyetin kurbanı olmuş ve olmaya devam etmektedir. Bu nedenle bu eril zihniyetle mücadele edeceğiz. Ve sonuna kadar kadın, erkek arasındaki olması gereken cinsiyet temelli adaletin savunucusu ve mücadelecisi olacağız.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.