web analytics

“Her Sarıklı Molla Değildir”

Yayınlama: 02.07.2025
A+
A-

Bazı kelimeler vardır, sadece söylenmez; yaşanır. “Molla” da işte onlardan biridir. Kimi zaman bir dua gibi göğe yükselir, kimi zaman bir öfke gibi dudaklardan dökülür. Lakin herkesin zihninde farklı çağrışımlar bırakır. Kimi ilmi, kimi zulmü, kimi takvayı, kimi de siyaseti hatırlar bu kelimeyle. Ama asıl mesele şudur: Gerçekten kimdir molla?
İlk dönem İslam toplumlarında molla –yahut alim, fakih, müderris– sadece kitaplara gömülmüş bir figür değildi. O, halkın derdiyle dertlenen, yöneticinin yanlışını yüzüne söyleyebilen, mazlumun gözyaşını silmeye çalışan kişiydi. Bir molla, hakikatin yükünü omzunda taşır, Allah’tan başkasına eğilmezdi. Onun ilmi sadece bilgiden değil, ahlaktan, merhametten, adaletten beslenirdi. Çünkü o bilirdi: ilimsiz ahlak, ahlaksız ilim ne yeryüzüne huzur getirir ne göğe bir dua yükseltir.
Zaman geçti, coğrafyalar değişti, iktidarlar devrildi… Fakat molla figürü kalıcı oldu. Ancak her daim aynı saflıkla değil. Nice zamanlar geldi ki, ilim sahibi olanlar ya sultanın gölgesine sığındı ya da susturuldu. Nice dönemler geçti ki, minberler halkın sesi olmaktan çıktı. Ve o anlarda “molla” kelimesi yüreklere güven değil, soru işareti bıraktı.
Bugün birçok toplumda hâlâ “molla” kelimesi iki farklı anlam taşır. Bir yanda Ensar’lar, Peygamber’in hicretinde evini, malını, gönlünü açan; adaletiyle, fedakârlığıyla, samimiyetiyle İslam’ın yükünü omuzlayan kutlu insanlar… Onlar sadece bilgiyle değil, kalple ve vicdanla da donanmıştı; halkın derdini kendi derdi bilen, zulme karşı dimdik duran, hakikati cesaretle savunan gerçek mollalardı.Ancak tarihin aynasına biraz daha dikkatli bakarsak, bir başka gerçeği de görürüz: sözde mollalar da hep var oldu. Her çağın kendine göre maskeleri, her dönemin kendi sessizliğini seçenleri vardı.
Abbâsîler döneminde, Ahmed bin Hanbel’in başına gelenler sadece onun değil, susmayan vicdanların hikayesidir.Ve İran örneği… Özellikle 20. yüzyılda mollaların sadece dini değil, siyasi gücü de elinde tuttuğu dönemler yaşandı. Başlangıçta halkın özgürlük arayışına destek veren bu figürler, zamanla maksadını aştı. Burada doğruyla yanlışı, samimiyetle çıkarı birbirinden ayırmak zorlaştı. Çünkü sarık bazen merhameti temsil etti, bazen de otoriteyi.
Ama şunu unutmamak gerekir: her sarıklı molla değildir, her mollanın kalbi hak ile dolu değildir. Elbette ilimle, irfanla, halkın duasıyla yoğrulmuş yüce insanlar her çağda oldu. Ama şekil ile mana karıştığında, işte orada yozlaşma başladı.
İslam hiçbir zaman karanlıkta bırakmadı bizi. Kur’an’ın nuru, Peygamber’in örnekliği, vicdanımızın sesi bize her daim gerçeği fısıldadı. Ve gerçek şu ki:
Bir molla, halkını sevmezse, adalete susarsa, zalime alkış tutarsa; onun sarığı, sadece bir örtüdür, altında suskun bir korku vardır.
Bugün Ne Yapmalı?
Zamanımızın ihtiyacı, ilmini sadece kitaplarda değil, halkın acısında yoğuran insanlardır
Gerçek molla, minberde yükselen değil, halkın gönlünde yücelen insandır.
Bu yüzden yeniden sormalıyız:
Molla kimdir?
Cevap çok derinlerde değil. Bir çocuğun gözyaşında, bir annenin duasında, bir mazlumun feryadında gizli.
Ve belki de bu çağın en büyük duası şudur:
“Allah’ım, bize hakkı konuşan, halkı anlayan, adaletle yürüyen mollalar nasip et.”

Şahane Agahoglu

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.