Türkiye İsrail için vazgeçilmez. Ve İsrail de, NATO’dan, ABD’den, ABD’den, İngiltere’den vazgeçmeyen Türkiye için öyle.
İsrail’le dostluğumuz İsrail kurulduktan sonra değil, 1. Dünya savaşından hemen sonra başladı. İsrail devletinin kuruluşuna giden yol, İstanbul ve Ankara’dan geçer. “Tarihin” sonuna doğru da, “Büyük İsrail’e giden yol, “Çekiç Güç”, “BOP” Yeni Ortadoğu üzerinden Ankara’dan geçer.
PKK’da, FETÖ’de bu projenin bir parçası idi aslında. DHKP-C de öyle, Vehhabizm, DAEŞ, Safevi Şia’sı, DAHLAN Senaryosu ile MISIR, SUUDİLER, BAE’de bunun bir parçası idi. Hatta Ürdün, Lübnan, Suriye, Irak da öyle. Bizim tek parti dönemi de, çok partili döneme geçiş, darbeler dönemi, hepsinde bunun izlerini görebilirsiniz. Hele darbe dönemleri hep Kemalist görünümlü birileri rayından çıka Demokrasiyi rayına oturtmak (!?) için, Laiklik için darbe yapmadılar mı?
AK Parti geldi, İsrail hava kuvvetleri Konya hava alanını kullanmaya başladı. Adeta Türkiye’de onlara kiralık eğitim üssü verdiler. Bizim askerlerimizi, üssümüzü, kapasitemizi, eğitimimizi, iklim ve coğrafi yapımızı tanıdılar.
Sahi İsrail bu eğitimini kim için aldı? İsrail’in hava kuvvetlerinin, havadan ikmal yapmazsa menzilinde Türkiye, Kıbrıs, Mısır, Libya, Sudan, Eritre, Cibuti, Somali, Yemen, Suudi Arabistan, Umman, BAE, Bahreyn, Kuveyt, Kadar, Ürdün, Lübnan, Suriye, Irak ve İran var. Bunların hepsi de İslam ülkesi.
İsrail’in hava kuvvetlerinin eğitimi konusunda bizi İsrail’e destek vermeye mecbur bırakan gerçek ne?
Hemen söyleyelim: Oltayı yutan balık yem istemez. Sadece eğitim yetmez. Ya hu bir zamanlar MİT Müsteşarınız, aynı zamanda CIA’nın Türkiye’deki adamı gibiydi. Fuat Doğu’dan söz ediyorum. FETÖ’yü rejimin içine yerleştiren kimdi, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür değil mi? Tunagür kim, 1960’lar da biz Seyyit Kutupları, A. Üdeh’leri okurken, o kitapları sansürleyerek tercüme eden ve daha ucuz bir şekilde İmam Hatiplere dağıtanlar değil mi?
FKÖ niye sosyalist oldu, Komünist gerilla kamplarının içinde örgütlendi. İsrail’e Müslümanlar sahip çıkmasın diye. Mısır, Suriye ve Irak niye hem Arap milliyetçisi, hem sosyalist idi ve hepsi de Laikçi, Şeriata karşı idi ve İsrail’in çevresine koruyucu kalkan gibi yerleştirilmişti. Ürdün ve Lübnan da öyle. Kıbrıs da 1 tane yetmez İngiltere’nin 2 tane üssü vardı.
Al-Monitör (Kasım 25, 2023)’de Erdoğan’ın Filistin politikasını “iki kıble arasında beynamaz” diye tanımladı ve dedi ki, “Erdoğan İsrail’in canını yakacak hiçbir yaptırım çağrısına prim vermeden Filistin için en çok gürültü çıkaran lider olmayı başarıyor. İsrail’e öfke hem bu ülkeyle kesintiye uğramayan ekonomik çıkarları örtüyor hem de tabanın gazını alıyor. (…) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ı sahiplenen çıkışları ve İsrail’i memnun eden ticari ilişkiler nedeniyle iki ateş arasında seksek oynuyor. Erdoğan çift yönlü çizgisiyle ne Batılı dostlarını ne de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tabanını memnun edebiliyor. AKP’nin iktidar yıllarında Filistin ne denli İslamcı bir söylemle bayraklaştırıldıysa o derece İsrail’le ticari ilişkiler arttı. 2002’de İsrail’le 1,4 milyar dolar olan ticaret hacmi 2022’de 8,9 milyar dolara çıktı. 2022’de İsrail Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 10. ülke konumundaydı. Türkiye’nin ithalatında İsrail 29’uncu sırada. Erdoğan’ın öfkesi biraz da ilişkileri daha ileri boyuta taşıyacak bir sörfün zirvesindeyken krize yakalanmış olmasından kaynaklanıyor. 2009’daki “one minute” çıkışının altında da İsrail ile Suriye arasındaki dolaylı arabuluculuk rolünü çöpe gönderen savaşın yol açtığı hayal kırıklığı vardı. “
Bu konuda şu gerçeği kimse göz ardı edemez, etmemeli. Türkiye neredeyse 3 çeyrek asırdır, Turhan’ın yıllar önce çizdiği karikatürdeki gibi, AB kapısında yavrularını emziren doğumuzu emmek için domuz ağılının kapısında bekleyen bir kuzu gibi. Batılıların tabiri ile oltayı yutan bir balık. Aslında herkes şunu biliyor ki, Laikçi, İsrail’le dost, silahtan arındırılmış, Komşu Arap devletlerinin topraklarında iskan. Edilecek, doğu Kudüs’te kendine tahsis edilecek bir bölgede sığıntı, silahtan arındırılmış bir Filistin devleti hiçbir Filistinliyi, özellikle de hiçbir Müslümanı ikna etmeyecektir. Türkiye’nin böyle bir devletin garantörlüğüne soyunması da, kendine itibar kazandırmayacaktır. Ankara Habat’ın “gül hatırı” (!?) için Dahlan’ın ya da onun zihniyet ikizi birinin devlet başkanı olacağı Filistin kendine itibar sağlamayacaktır. Bu Siyonist bir plandır. Önce Ankara’dan istenen Gazze’nin tahliyesi ve buradaki sivillerin bir kısmının Türkiye’ye tahliyesi, diğerlerinin diğer Arap ve İslam ülkelerine tehciri, (Terörist !?) HAMAS üyelerinin dışında kalanların FKÖ içinde kendilerine yeni bir parti kurmaları ve Askeri kanadın ise tasfiyesi, hatta tutuklanması esasına dayanıyordu. Gazze bu plan çerçevesinde Sina’ya göçe zorlanacaktı. İsraii Cumhurbaşkanı bunun için gelmişti. Netanyahu bunun için gelecekti, Erdoğan bu “Barış”!? planının ilanı için Kudüs’e gidecekti. Ama artık bu plan çöktü. İsrail zor kullanarak Gazze’yi işgal ediyor. Gazze’nin işgalinden sonra da İsrail’in çerçevesini çizeceği “Filistin devleti”!? kurulacak. Tabi evdeki hesapları çarşıya uyarsa.
Bakın Türkiye, ABD, İngiltere, NATO ve AB ile ilişkilerini kesmeyi göze almadan İsrail’den vazgeçmez, vazgeçemez. Özellikle ABD’ye Gümrük ve Kota’ya takılmadan, daha düşük bir navlunla mal satmak istiyorsanız İsrail kapısından geçmek zorundasınız. Bu kapıdan geçmeden mal satmaya kalkarsanız, yüksek vergi ve kota, navlun maliyetleri açısından rekabet gücünüzü kaybeder, daha düşük kara razı olsanız bile ihracat yapamazsınız. Yani bu köprüden geçmek için Siyonistlere komisyon ödemezseniz, onları karınıza ortak etmezseniz daha çok bedel ödemek ve daha az kar etmek durumunda kalacaksınız. Hani meşhur bir fıkradır, köprüden geçenden 5 kuruş, geçmeyenden 10 kuruş.
Yine aynı şekilde başta ABD olmak üzere, batılı ülkelerden herhangi askeri, stratejik, teknolojik bir ürün alacaksanız, İsrail kapısını kullanmazsanız, daha pahalı ve daha geç alacaksınız. Bu kapıyı kullanırsanız kredi, finans ve daha bir çok konuda teşvik ve muafiyetlerden yararlanacaksınız. Hele de onlardan birini aranıza alır ya da ortak olursanız, işler daha da kolay olacaktır. Onun için Türkiye İsrail’den vazgeçemez!? Bu gün Habat üzerinden Altın. Elmas için tamamen ortak bir işe döndü. Resmi İthalat ve ihracat rakamlarımızı şişirirken, kayıt dışı büyük bir ekonomi de oluştu özellikle bu değerli taş ve altın-gümüş gibi metallar konusunda. Habat getiriyor, Türkiye’yi ucuz iş gücü olarak kullanıyorlar ve tekrar mamül ürün olarak kendileri alıp kendi markaları ile dünyaya pazarlıyorlar.
Yani Anlayacağınız görünenin dışında İsrail’le Türkiye arasında görünmeyen çok büyük bir ticari ilişki var. Her iki ülke için bu avantaj sağlıyor. Bu konu savunma sanayine ve bilişim sektörüne de uzanıyor. Bu konu. Sadece sermaye ve iş alanında kalmıyor, bu ilişki üzerinden siyaset, bürokrasi, Media, STK, akademi, Holdingleşen Cemaat ilişkilerine kadar uzanıyor. Hani şu WinWin dedikleri iş. Tabi bir yandan bu işler olurken, öte yandan algı mühendisleri de, topluma gaz vermeye devam ediyorlar.
Türkiye HABAT ile yollarını ayırmadan, GlobalReset projesine HAYIR demeden İsrail konusunda bilinen geleneksel tavrında bir değişikliğe gidemez. İsrail Türkiye Müslümanlarını kontrol altında tutmak için Müslümanların oyu ile iktidar olan ve bu şekilde kendi partilerine muhalefet ettiklerinde CHP gibi eski İsrail dostlarının kapıda beklediği bir siyasi dengede iktidarlarını kaybetme korkusu taşıyanlarla yola devam etmeyi tercih edecektir. Hem zaten Yeşil sermaye, Yeşil Kem-listler, Yeşil Feministler, CHP solunun ve Ulusalcı geçinen askeri cenahın, her darbeden sonra Masonik bir ara rejim hükümeti kurması gibi Yeşil bir masonik dönüşüm için, F.G sonrası “Jön İslamcılar”ın yüksek bir potansiyel taşıdıklarını da ortada değil mi?
Selam ve dua ile. Evet, herkesin bir planı var, Allahın ise bir hükmü. Mekerallahu! La galibe ilallallah! E rdoğan geçen gün İstanbul sözleşmesi hakkında konuştu. Yeni bir durum yok. “UN Woman” ile kaldıkları yerden devam. İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi’nin (İSEDAK) 39. Bakanlar Oturumu Açılış Programı’nda konuştu. Konferans bitsin onun üzerinde de konuşmamız gerek. Sözün bittiği yerdeyiz, hele söz ve eylem örtüşmüyorsa, sözün bir değeri de kalmıyor.
“İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28’inci Taraflar Konferansı” (COP 28) Başkanlığını yürüten BAE ile Bill ve Melinda Gates Vakfı arasında “iklim değişikliği gerçeğine karşı gıda sistemleri yeniliği için yeni bir ortaklık” anlaşması imzalanmış. Bu Şeytanla anlaşma bakalım BAE’ne be getirecek?
BAE Sanayi ve İleri Teknoloji Bakanı, Abudabi Petrol şirketinin CEO’su ve COP 28 Başkanı Sultan b. Ahmet Al Jaber, bir yandan “iklim” anlaşması imzalarken, öte yandan zirveye katılan hükümet temsilcileri ile yardımcıları üzerinden petrol pazarlaması ve pazarlığı yapmış, gelen haberlere göre. Bu arada Mısırlı gazeteci Sabır Meşhur, Mursi’yi destekliyordu. Türkiye’ye geldi, Arap dünyasında, özellikle de dünyanın en önemli diasporasından biri olan Filistin, Suriye diasporasında AK parti ve Erdoğan’ın tanınmasında önemli roller üslenen biri olan bu arkadaş, Ankara’’nın Sisi, Suudi Veliaht Prens ve BAE ile el sıkıştıktan sonra uyarılması gerekti!?. İnşallah birileri ülkemizden ayrılmasını ya da Mısır’a iadesini istemezler.
Netanyahu ile el sıkışmamız için lobi yapanlar, Abbas’ı da geçtik yarın Dahlan’la da el sıkışmamızı isteyebilirler. Hz. Ömer’in Kudüs emannamesi bizim kırmızı çizgimizdir. Bunun aksini hiçbir Müslüman kabul etmeyecektir. Bunun dışında bir anlaşmaya imza atanlar, onun garantörlüğüne soyunanlar bunun sorumluluğunu üslenirler. İşte bu temel şartı yok sayanlar “başkenti DOĞU KUDÜS olan Laikçi Filistin devletinin ilan” ederlerse, bu bizim değil, içimizdeki Siyonist muhibbanlarının bayramı olur.
Hadi şimdi, yeni doğan çocuklarımıza MUSA, HARUN, YUŞA adı koyalım. Kızlarımıza ASİYE, MAŞİTE HAACER, SAFURA, SARE gibi isimler de koyabiliriz. Özellikle peygamber adı ya da sahabe adı taşıyanlar, bir bakıma onların manevi mirasçısı sayılırız. Onların hayatlarını öğrenelim, örnek alalım, onları başkalarına anlatalım inşallah. Yuşa adını taşıyanlar da, inşallah, makam da olsa teberrüken, Yuşa tepesindeki camide bir sabah namazı kılıp, Gazze’li kardeşlerimiz için, bizler için dua etsinler inşallah.
İster misiniz magazinsel şekilde biraz ezoterik ve teo-politik konulara girelim. Haber A, 666’nın Kabbalistik bir sembol olduğunu haber yapıyor, Erdoğan BAE’de, iklim zirvesinde 666’dan söz ediyor. Başkan yardımcısı, İklim bakanı, Emine hanım, hepsi devrede. Emine hanım iklim konusunda gençlerle bir araya gelmiş, İklim bakanı, Türkiye’nin COP 23 “level atladığını”, taleplerimizin kabul edildiğini bu sebeple anlaşmayı imzaladıklarını açıklıyor. Cumhurbaşkanı yardımcısı ise, “Perfomans Pass.”a yeşil ışık yakıyor. Merkez bankası zaten bu konuda çalışıyordu. Tek kripto para zaten uzun zamandır gündemlerindeydi. Karbon ayak izi de öyle. 5-6G projesi de tam gaz devam ediyor.
167 ülkeden katılım oldu. 3. Charles ve Papa da toplantıya katıldı. COP 28 Başkanı bir yandan İklimden söz ederken öte yandan yardımcıları üzerinden daha fazla petrol satmak için çaba gösterdi. (!?) İtibardan tasarruf etmemek için bir çok devlet ve hükümet başkanı, özet jetleri ile geldiler, resmen fosil yakıtlarından sınırlandırılmasını konuşurken, özel görüşmelerinde daha ekonomik şartlarda petrol ve petrokimya ürünleri pazarlığı yapmayı da unutmadılar tabi. Bu arada dondurucu soğuklar (!?) sebebi ile bazı ülkelerde uçuşlar sınırlandırılmış(!?) COP28’in düğüm noktası “Çatışan çıkarlar” liderlerin pragmatik, opotünsit politikaları ile trajikomik bir şova dönüştüğünü görüyoruz bu arada. Enerjinin geleceği ile ilgili aslında konferansa katılan liderciklerin çoğu bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan iki yüzlü Roma tanrısı JANUS’un şeytani karakterine dönüşüyordu adeta. Ve hepsi resmi açıklamalarında GlobalReset’in çerçevesini çizdiği görüşleri tekrarlıyordu. Aynı üslupla eleştirilere cevap veriyorlardı, resmi görüş olarak. Gerçek şu ki, bu liderciklerin çoğunun resmi görüşleri ile özel görüşleri taban tabana zıttı. COP28 İklim Zirvesi öncesinde BAE‘nin karşılaştığı çelişkiler. Yeşil enerji ile fosil enerji kaynaklarının arasındaki rekabet de bu çerçevede zirve yapıyordu tabi.
Bu konferanslar, gündem dışı devlet ve hükümet başkanları arasında özel görüşmeler için de bir fırsat oluşturuyor. Tabi iş dünyası ve STK’lar için de. Katar Emiri Şeyh Tamim, BAE‘deki COP 28 İklim Zirvesi’nde İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ile görüşmüş. Kamala Harris ile de “insani aranın sürdürülmesi konusunda telefonla konuşmuş. Harris de, Gazze, Batı Şeria ve FKÖÖ nün birleşik Filistin olarak tek bir devlet oluşturarak, bölgede iki devletle bir çözümü desteklediklerini söylemiş. Tabi devleti FKÖ yönetecekse, FKÖ nün başında da kendilerinden biri olursa(!?). Böyle bir devletin, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan da garantörü olmalı tabi ki. Dahası en azından Ürdün ve Lübnan’la birlikte diğer bölge devletlerinin de bu plana destek vermesi gerek.
Birleşik Arap Emirlikleri COP 28 kapsamında iklim odaklı yatırım aracı ALTERRA’yı tanıtarak adil bir ‘iklim finansmanı sistemi’ oluşturmaya yönelik 30 milyar dolar destek sağladıklarını duyurdu. Bu fon BAE Devlet Başkanı Al Nahyan öncülüğünde yeşil ekonomiye geçişi hızlandırmak ve iklim direncini arttırmak amacıyla ALTERRA, iklim değişikliği eylemi için dünyanın en büyük özel yatırım aracı haline gelecek ve 2030 yılına kadar küresel olarak 250 milyar ABD Dolarını harekete geçirmeyi hedefleyecek..
Bu arada Gazze konusunda Suudi Arabistan, BAE, ABD’nin İsrail’le barış konusunda bir plan üzerinde anlaştıkları haberi geliyor. Plana göre, Gazze savaşından sonra bu plana göre Gazze, Hindistan-Körfez-Akdeniz hattının Batı terminali olacak ve Akdeniz’de Kıbrıs’la birlikte bir nevi Singapur gibi uluslararası lojistik, ticaret ve finans merkezi haline getirilecek. Bu çerçevede liman, hava limanı, demiryolu, petrol boru hattı, antrepolar, oteller, vs tesisler inşa edilecek ve mülkiyet ve egemenlik hakları İsrail’in olacak. Ve tabi eğer Türkiye bu süreçte İsrail ile uygun adım hareket ederse, bu şantiyelerin inşasında öncelikli olarak yer alacak. Aynı şekilde bu inşa projesinde, uyum performansına göre, Suudi, BAE, Mısır, Ürdün Lübnan imtiyazlı statüde olacak Kıbrıs konusunda da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin desteği gerekecek. Türkiye’ye 1 milyon Gazze’li göçmen projesi de bu plana göre revize edilmiş, göçmen sayısı 500.000 e çekilirken, bu proje kapsamında şantiyelerde çalıştırılmak üzere, on binlerce kalifiye elaman ve yüzbinlerce işçinin de işgal altındaki topraklarda istihdam edilmesi planlanıyor. Ve tabi ABD de bu projede yerini alacak, AB ülkeleri de.
“İsrail’le İşbirliği Konferansı”(!?)na üye ülkeler için bu plan heyecan verici, çünkü o ülkelerin hepsine buradan imkanlar sağlanacak. Hamas’ın imhasını herkesten önce İhvan düşmanı çoğu Arap ülkesindeki yönetici kadrolar istiyor. Çünkü, Gazze direniş, Hamas ve İzzeddin Kassam kendi ülkelerinin haklarının aklını çeliyor, kötü örnek oluyor, kafa konforlarını bozuyor. Elbette hanedanlar (!?) bundan memnun olmayacak. Netanyahu Siyonistlere Gazze fatihi olarak bir zafer armağan etmek istiyor. Kendi geleceği açısından kendini buna mecbur hissediyor ve bu konuda fazla zamanı olmadığının da farkında.
Cihat Yaycı’ya göre Ankara’nın Filistin’le ya da Gazze yönetimi ile acil olarak “deniz yetki anlaşması“ imzalaması gerek. Gazze açıklarındaki, doğal gaza göre 1’e 164 kat daha verimli Gaz olan Hidrat kaynaklarına sahip. Eğer Türkiye bu fırsatı kaybederse, İsrail Rum kesimiyle bir anlaşma yaparak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hareket alanını büyük ölçüde sınırlandırabilir. GZT YouTube kanalındaki söyleşisinde Yaycı özetle şöyle diyor: Akdeniz’deki zenginlikleri kullanma noktasında, İsrail Gazze operasyonu ile sadece Gazze’nin topraklarını değil, Gazze ile birlikte Filistin’in ve Türkiye ile ilgili tarihi geçmişi itibarı ile hem Filistin’in deniz ülkesini gasp ediyor ve hem de Türkiye’nin doğu Akdeniz’deki hareket alanını daraltıyor. Bu bölgedeki kaynaklar ve çıkış yolları, Filistin’in Türkiye ile deniz yetki alanları anlaşması yapma potansiyeli, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti lehine strateji geliştirme, ve bu süreçlerin Amerika’nın etkisi ile ilişkisi gibi konular da hayati bir öneme sahip. Konu Gazze’deki doğal gaz ve petrol kaynaklarıyla sınırlı bir konu da değil bu. Bu alanda, yeni aramalarla sürekli genişleyen, ayrıca Türkiye’nin etki alanını genişletmesi açısından son derece önemli bir konu. Bu kaynakların, bölgedeki enerji dengelerini nasıl etkileyebileceği, özellikle Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacını karşılamak adına önemli bir potansiyele sahip olduğunu ve Antalya Körfezi’nde bulunan gaz hidratların, Türkiye’nin uzun vadeli enerji ihtiyacını karşılayabilecek potansiyele sahip olduğunu görmemiz gerek.. Ayrıca Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bölgedeki politik hamleleri üzerinde de durmak gerek. Bu yönetimin 2003 yılında başlattığı enerji araştırmaları ve diğer ülkelerle yaptığı anlaşmaların, bölgedeki dengeyi nasıl etkilediğini artık görmemiz gerek. Özellikle, İsrail ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki anlaşmanın, Filistin ve Türkiye ile ilişkileri nasıl şekillendirebileceği konusunu üzerinde durulması son derece ciddi bir konu.. Son olarak, Amerika’nın bu süreçteki rolünü ve Amerikan yönetiminin bölge üzerindeki etkisini değerlendirmeli ve bu konuda ABD ve İngiltere’nin, AB’nin ve tabi İsrail’in bu konudaki temas, girişim ve çalışmaları yakından takip etmemiz gerek.. Özellikle, Biden yönetiminin Yunan, Rum ve İsrail yanlısı politikalarını bölgedeki askeri, siyasi, iktisadi girişimlerini yakın takibe almak zorundayız”
Evet, Yaycı böyle diyor. Bana göre de “Gazze karşılıklı kıyı münhasır ekonomik bölge” konusu acil ve önemli bir konu. Şimdi Ankara’nın vermesi gereken en acil konu bu, İklim finansmanı, karbon ayak izi, performans Pass. UNCCD’nin, COP28’de, “insan kaynaklı kuraklığın küresel etkilerine ilişkin sert uyarı.
Selam ve dua ile..