web analytics

Robo-Avukatlara Karşı Toga Direnişi

Yayınlama: 30.04.2025
A+
A-
2020 yılında Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Avukat Nupel Dicle Oyur, 2021’de Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak Ceza, İş ve Aile Hukuku gibi alanlarda avukatlık yapmaya başlamıştır. Çözüm odaklı yaklaşımıyla müvekkillerine en iyi hukuki desteği sağlamaktadır. Sanata olan ilgisiyle tiyatro deneyimini mesleğine entegre eden Oyur, hukuku insani bir bakış açısıyla sunmaktadır. Toplumsal sorumluluk bilinciyle gönüllü davalarda yer alan ve insan hakları savunuculuğu yapan Oyur, hukuki bilgilerini Gazetemizdeki yazılarında paylaşarak adalete erişimi kolaylaştırmayı hedeflemektedir. Hem mesleki yetkinliği hem de sanata olan ilgisiyle dikkat çeken Oyur, yazılarıyla adalet sistemine ışık tutmaya devam edecektir.

Yapay Zekâ Avukatları İşsiz Mi Bırakacak? 

Roma döneminin onurlu toga’sı bugün cübbe oldu. Ama bu cübbenin anlamı değişmedi: Savunma makamının sesi olmaya devam ediyor. Peki, robotlar bu sesi susturabilir mi? 

Hukuk tarihi insanın adalet arayışıyla başladı. Ta Hammurabi’den bu yana suçun, cezanın, haklı ile haksızın ayırt edilmesi için hep bir insan vardı. Şimdi ise yeni bir dönemin eşiğindeyiz: Avukatlığın yerini yazılım mı alacak? 

Tarih, insanlığın ilk anlaşmazlığıyla başlar. Bir çobanın kayıp koyunu arayışı, yalnızca maddi bir kaybın hikayesi değil, aynı zamanda adalet arayışının ilk kıvılcımıydı. Bu basit anlaşmazlık, Babil’in sert taşlarına kazınan Hammurabi Kanunları’na, oradan Roma’nın mermer mahkemelerine, Osmanlı’nın adalet terazisine ve nihayet Cumhuriyet’in hukuk devrimine uzanan bir medeniyet yolculuğunun başlangıcı oldu. 

Hukuk tarihi, aslında insanın kendini yönetme çabasının tarihidir. Babil’de gökyüzüne yükselen zigguratların gölgesinde yazılan ilk yazılı kurallar, sadece suç ve cezayı değil, aynı zamanda toplumsal bir sözleşmenin doğuşunu müjdeliyordu. Hammurabi’nin “göze göz, dişe diş” prensibi, ilkel bir adalet anlayışı gibi görünse de, aslında keyfiliğe karşı duruşun ilk manifestosuydu. 

Roma’da ise hukuk, bir sanat formuna dönüştü. Forum Romanum’un gürültülü sokaklarında, togalı avukatların söylevleri yankılanırken, Cicero gibi hatipler sadece davaları değil, aynı zamanda retoriğin sınırlarını da savunuyorlardı. Onlar için hukuk, yalnızca kurallar bütünü değil, aynı zamanda insan doğasının inceliklerini anlama sanatıydı. Roma’da bir avukatın rolü, sadece bir davanın savunucusu olmanın ötesindeydi; o, toplumun adalet anlayışını şekillendiren, vicdanı seslendiren bir figürdü.

Osmanlı’nın adalet terazisi ise farklı bir denge kurdu. Kadıların şer’iye sicilleri, sadece hukuki kararları değil, aynı zamanda toplumun nabzını da kaydediyordu. Bir mahkeme kararının arkasında, hem İslam hukukunun derin kökleri, hem de örfün canlı nefesi vardı. Adalet, bu topraklarda her zaman kitabın katı sayfalarından çıkıp, hayatın içine karıştı. 

Cumhuriyet devrimiyle birlikte hukuk, yepyeni bir kimlik kazandı. Medeni Kanun’un kabulü, sadece hukuki bir değişim değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün habercisiydi. Savunma makamı, artık yalnızca bireyleri değil, aynı zamanda modernleşme ideallerini de temsil etmeye başladı. 

Bugün, cübbesini giyip savunma makamına geçen her avukat, aslında bu uzun tarihi yolculuğun modern temsilcisidir. Onlar, Hammurabi’nin taş tabletlerinden Cicero’nun söylevlerine, kadıların hikmetli kararlarından modern hukukun karmaşık labirentlerine uzanan bu kadim geleneğin bugünkü mirasçılarıdır. 

Ancak şimdi, dijital çağın yeni bir miladında, hukuk tarihinin en sinsi sorusu rüzgar gibi esiyor: 

Avukatlığı da otomatikleştirebilir miyiz? 

Artık dilekçeler algoritmalarla yazılıyor. Sözleşmeler yapay zekâ yazılımlarıyla taranıyor. Önceden sadece büyük hukuk bürolarının elinde olan bilgiye, tek bir tıkla ulaşılabiliyor. Sorulmakta haklıyız: 

Cübbenin yerini kod mu alacak?
Adaleti bir veri tabanı mı sağlayacak?
Savunmanın kalbi algoritmaya mı teslim edilecek? 

Bu sorulara verilecek yanıt, yalnızca teknolojik bir pozisyon değil; aynı zamanda etik, sosyolojik ve hukuki bir duruştur. Çünkü hukuk, yalnızca “bilgi” değildir. Hukuk; vicdandır, muhakemedir, seziştir, duygudur. Ve ne yapay zekânın ne de en gelişmiş sistemlerin henüz bir “vicdan kartı” yoktur. 

Toga: Bir Kumaştan Fazlası

Roma’da bir avukata “toga”sı olmadan hitap edilmezdi. Çünkü toga, sadece bir kıyafet değil, bir hak savunma sembolüydü. Aynı zamanda bir yemin, bir aidiyet, bir görev yükleniş biçimiydi. Bizde de cübbe; hâkimin, savcının ve avukatın üstündeki vicdan zırhıdır. Cübbe, kişinin yalnızca hukuk bilgisine değil; sorumluluğuna, tarafsızlığına, ahlaki yükümlülüğüne kefil olduğu bir nişandır. O kumaş parçası, yeri geldiğinde bir siper, yeri geldiğinde bir isyan olur. Çünkü o sadece giyilmez, taşınır.

Bugün ise bazıları bu zırhı dijitalle değiştirmek istiyor. Cübbenin yerini ekran; dilekçenin yerini otomasyon; müvekkilin gözyaşının yerini veri akışı alsın istiyorlar. Hatta bazı start-up’lar çoktan kendine “robo-lawyer” (robot avukat) ismini bile yakıştırdı. Peki gerçekten öyle mi? Hukuk, sadece bilgiye indirgenebilir mi? Avukatlık, sadece bir işlem akışı mıdır yoksa insanlık tarihinin en kadim mesleklerinden biri midir?

Kodla Gelen Adalet, Kodla Gider Mi?

Bir sözleşmenin içeriğini yapay zekâ tarayabilir. Hatta yüzlerce içtihadı bir anda karşınıza getirebilir. Ama bir annenin çocuğu için yaptığı savunmayı yapay zekâ asla yazamaz. Çünkü anne olmanın ne demek olduğunu bilmez. Çünkü suçun ruhuna, cezanın ağırlığına, toplumun yarasına dair duyusal bir belleği yoktur. Hukuk sadece rasyonel değil; aynı zamanda duygusal, tarihsel ve kültürel bir organizmadır.

Bir avukat sadece hukuku bilen değildir; insanı da bilen, sesi duyulmayanın sesi olan kişidir. Bir avukat, bazen sadece cümleleriyle değil, susuşuyla bile savunur. Bunu kodlayamazsınız. Bunu yapay zekâya öğretemezsiniz. Çünkü avukat, insanlığın ortak hafızasının savunucusudur. O hafıza, sadece bilgiyle değil; acıyla, sebatla, umutla yoğrulmuştur. Ve toga, işte bu hafızayı her duruşmaya, her savunmaya, her satıra taşır. Kod çöker, algoritma bozulur. Ama vicdan, avukatın kaleminde daima yazmaya devam eder.

Avukatlar Teknoloji Karşısında Nasıl Rol Almalıdır?

Bazı kesimler, teknolojiye karşı dirençli bir duruş sergileyerek avukatların bu değişim sürecine karşı çıkması gerektiğini savunsa da, bu yazının amacı kesinlikle böyle bir yaklaşımı desteklemek değildir. Aksine, avukatlar teknolojinin gücünden faydalanmalı ve sunduğu olanakları mesleklerinde etkili bir şekilde kullanmalıdır. Ancak, bu durum, teknolojinin avukatlık mesleğini tamamen devralması anlamına gelmemelidir. Yapay zeka ve diğer teknolojiler, avukatların yerine geçmektense, onların işlerini hızlandıran, kolaylaştıran ve daha etkili bir şekilde hizmet sunmalarına olanak tanıyan yardımcı araçlar olmalıdır. Eskiden daktilo ile yazı yazan bir avukat, bugün bilgisayar aracılığıyla işlemlerini daha hızlı yapabiliyor. Teknoloji, avukatın zamanını ve enerjisini daha verimli kullanmasını sağlamıştır.

Bugün geldiğimiz noktada ise, yapay zeka ve robotik sistemler, avukatların iş yükünü hafifletmekte, onlara daha fazla vakit kazandırmakta ve daha hassas veri analizlerine olanak tanımaktadır. Ancak bu teknolojiler, avukatın insana dair sahip olduğu sezgileri, vicdanı ve etik değerleri asla ikame edemez. Avukatlık mesleği, insan haklarını savunmak, toplumsal adaleti sağlamak ve vicdanî bir sorumluluk taşımakla ilgilidir. Bu bağlamda bir yapay zeka sistemi yalnızca bir araçtır ve asla avukatın yerini alamaz.

Bugün olduğu gibi, gelecekte de avukatlar teknolojiyi bir araç olarak kullanmalı, ancak insanın yerini alan bir makineye dönüşmemelidir. Çünkü hukuk sadece bir bilgi işleme süreci değil, aynı zamanda insanlık onurunun, adaletin ve vicdanın savunusudur.

Bu noktada, avukatların durduğu yer nettir:

“Teknoloji, mesleğimin hizmetindedir; yerine geçmek için değil.”

Ve bu yüzden, toga giyenler geri çekilmez. Onlar susmaz, susturulamaz. Çünkü onların görevi yalnızca müvekkili değil, adaleti savunmaktır.

Adaletin Ruhunu Kodlayamazsınız 

Yapay zekânın gelecekte hayatımızın her alanında daha fazla yer alacağı tartışmasız bir gerçektir. Otomasyon sistemleri yaygınlaşacak, robotlar daha çok işimizi devralacak, algoritmalar daha karmaşık sorunları çözebilir hâle gelecek. Belki bir gün mahkeme salonlarında dilekçeleri robotlar hazırlayacak, bir yapay zekâ tanık sandalyesine oturacak. Bu ihtimal eskisi kadar uzak değil. Ancak teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insan yargılanırken, onun savunmasını da ancak bir insan yapabilir.

Çünkü savunma bir prosedür değil, bir iletişimdir. Algoritmalar hesaplayabilir ama hissedemez. Kelimeleri sıralayabilir ama anlamlandıramaz. İnsan, ancak başka bir insan tarafından gerçekten anlaşılabilir. Bir davanın ağırlığı, bir yaşamın gerçeği, bir gözyaşının sebebi, bir yalnızlığın isyanı ancak bir insanın kaleminden anlam bulur. Hukuk yalnızca kurallar bütününden ibaret değildir; o, insanı merkeze alan, onun hakkını, onurunu ve hayatını korumak için var olan bir sistemdir. Bu sistemin dili; sadece bilgi değil, aynı zamanda empati, sezgi ve vicdan ister. Bunlar da kodla değil, kalple yazılır. Ve bu yüzden savunma, insan kalbiyle mümkündür. Vicdan, veriyle değil; yaşanmışlıkla yoğrulur.

Avukatlık, bir meslekten çok daha fazlasıdır. Toga, yalnızca bir giysi değil, bir duruşun, bir cesaretin, bir vicdanın simgesidir. O hâlâ ayakta çünkü hukuk, yalnızca kuralların değil, insanlığın da alanıdır. Savunma, sadece bilgiye değil, anlamaya; sadece yasaya değil, insana dayanır. Bir avukat her duruşmada bir sanatçıdır. Kelimelerle bir tablo çizer, her cümlede bir insan hikâyesini anlatır. O tabloda kullanılan fırça, algoritmalar değil; vicdan, kelime ve cesarettir. Her dava bir romandır, her müvekkil bir karakterdir, her savunma bir anlatıdır. Ve bu anlatı, ruhsuz bir otomasyonla değil, duygularla yazılır.

Hukukun öznesi insandır. Bu yüzden savunma da insani olmak zorundadır. Doğruyu söylemek yetmez; doğruyu, doğru biçimde söylemek gerekir. Çünkü hukuk, sadece kimin haklı olduğunu değil, neden haklı olduğunu da anlatma sanatıdır. Bir yapay zekâ bunu hesaplayamaz. Empati kuramaz. Göz göze geldiğinde yüreğe dokunamaz. Bu yüzden bir savunma, yalnızca teknik bilgiyle değil, duygusal sezgiyle de inşa edilir. O sezgi, sadece bir insanın kalbinde vardır. Adalet, bir duygu işidir; bir denge, bir terazi, bir ruh meselesidir.

Her dava bir hikâyedir. Her hikâyede bir insan vardır. O insanı gerçekten anlamak, onunla aynı dili konuşmak, onun duygularına temas edebilmek sadece bir başka insana mahsustur. Yapay zekâ ne kadar gelişirse gelişsin, onun bilgisi ne kadar derin olursa olsun, vicdanı kodlayamaz. Çünkü vicdan, satırlarda değil, yaşamlarda yazılıdır. Ve hukuk, tam da o yaşamların içinde şekillenir.

Savunma, sadece hukukun kurallarını uygulamak değil, insanın özünü savunmaktır. Bu, makineyle değil, yürekle yapılır. Sadece bir insan, başka bir insanın haykırışını anlayabilir. İşte bu yüzden, bir avukat her duruşmaya sadece bilgiyle değil, yüreğiyle çıkar. Sadece bir insan, başka bir insanın onurunu, özgürlüğünü, geleceğini savunabilir.

Çünkü avukatlık, yalnızca bir meslek değil; bir sanattır ve insanlık onurunun en eski, en derin savunusudur.
Ve bu sanatın fırçası algoritma değil; vicdan, kelime ve cesarettir.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.