2025 yılı, Türkiye’de af yasalarının yeniden gündeme gelmesiyle birlikte, cezaevi sistemine, toplumsal yapıya ve hukukun nasıl işlediğine dair derinlemesine tartışmalar başlatmış durumda. Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı 10. Yargı Paketi ile ceza infazı ve adalet sisteminde önemli reformların kapılarını araladığı bu dönemde, af tartışmaları da adeta yeniden alevlenmiş durumda.
Ancak, bu tartışmalar yalnızca cezaevlerinin kapasitesini azaltma arzusuyla sınırlı kalmıyor. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yaptığı açıklamalarda genel af veya kısmi af düzenlemesinin gündemde olmadığını belirtiyor. Buna rağmen, 10. Yargı Paketi ile gelen değişiklikler, toplumda “örtülü af” algısının oluşmasına neden olmuş durumda. Cezaevlerinin boşalmasını, mahkumların tahliye edilmesini bekleyen pek çok ses yükseliyor. Sosyal medyada yankılanan görüşler de bu duygusal yaklaşımı gözler önüne seriyor:
“Çocuğum zaten yıllardır yatıyor, biraz da o şanslı olsun.”
“O da bir hata yaptı, ikinci bir şansı hak etmiyor mu?”
“Af gelsin ki cezaevleri boşalsın, yük azalsın.”
Bu sesler, toplumun af konusundaki duygusal yaklaşımını yansıtıyor. Ancak, hukuk yalnızca duygularla değil, adalet, eşitlik ve mağdur haklarıyla var olur. Cezaevlerinin boşalması, belki duygusal olarak bir rahatlama sağlayabilir, ancak hukuki anlamda bu durum toplumsal dengeyi bozabilir.
Af Yasalarının Ceza Hukukuna Etkisi
Af yasaları, genellikle cezaların infazının ertelenmesi veya cezaların kısaltılması gibi sonuçlar doğurur. Ancak, af düzenlemeleri yalnızca cezaevlerinin boşalmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda ceza adalet sisteminin nasıl çalıştığına dair geniş çaplı bir etki yaratır. Türkiye’nin mevcut cezaevlerinde kapasite aşımı, infaz sisteminin verimsizliği ve adaletin hızlı ve doğru bir şekilde tecelli etmesi konusunda sıkça dile getirilen sorunlar, af yasalarına olan talebi artırmaktadır.
Af yasalarının uygulanması, hukuki açıdan birçok farklı boyutu beraberinde getirir. Birincisi, cezaların indirgenmesi ya da ertelenmesi, ceza sisteminin amacına ne kadar hizmet eder? Ceza adaletinin ana hedeflerinden biri olan toplumu korumak ve suçluları rehabilite etmek, af yasaları ile sağlanabilir mi? Ayrıca, af yasalarının yalnızca cezai hükümlerin uygulanabilirliğini etkileyip etkilemediği de sorgulanması gereken bir noktadır. Zira ceza hukukunun temel amacı sadece cezalandırma değil, aynı zamanda suçlunun topluma kazandırılmasıdır.
Mağdurun Hakları ve Toplumsal Adalet
Af yasalarının hukuki etkilerinin yanı sıra, sosyolojik etkileri de büyük bir öneme sahiptir. Özellikle mağdur perspektifinden bakıldığında, afların toplumsal adaletin sağlanmasında nasıl bir rol oynadığı sorusu önemlidir. Af yasaları, cezaevlerinde daha az suçlu olmasını sağlayabilir, ancak bu durum mağdurların yaşadığı travmaları ya da kayıpları onarabilir mi?
Özellikle cinsel suçlar gibi toplumsal etkileri büyük olan suçlar söz konusu olduğunda, af yasalarının mağdurlar üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkileri daha da belirginleşir. Cinsel suçlardan hüküm giymiş bir kişinin serbest bırakılması, mağdurun adalet arayışını derinden etkileyebilir. 2016 yılında uygulanan bir af sonrası, cinsel suçlardan dolayı hüküm giymiş bir kişi serbest kalmış ve mağdur ailesi, “Adalet öldü” diyerek tepkisini dile getirmişti. Bu tür durumlar, af yasalarının toplumsal kabulünü ve mağdurların haklarını ne denli zedeleyebileceğini gösteriyor.
Af Yasalarının Uzun Vadeli Etkileri
Af yasalarının uygulanmasının uzun vadeli toplumsal etkileri üzerine de düşünmek gerekmektedir. Hukukun en temel işlevlerinden biri, toplumu adaletin sağlanması yönünde yönlendirmektir. Ancak, af yasalarının toplumsal yapıyı nasıl şekillendirdiği, bu yasaların adalet algısını nasıl değiştirdiği önemli bir sorudur. Af yasalarının toplumun adalet anlayışına katkı sağlamak yerine, aksine hukuka olan güveni zedeleyebileceği endişesi, bu yasaların etkinliğini sorgulayan bir diğer noktadır.
Özellikle ceza adaletinde eşitlik ilkesinin ihlali, af yasalarının mağdurlar ve suçlular arasında dengeyi sağlayamaması, toplumda adaletin sağlanamadığı algısını yaratabilir. Bu, hukukun güvenilirliği ve adaletin tecellisi konusunda ciddi sorunlar doğurabilir. Adaletin sadece suçlulara karşı değil, aynı zamanda mağdurlara da sağlanması gerektiği, af yasalarının göz önünde bulundurulması gereken kritik bir boyutudur.
Hukukun Gerçek Anlamı ve Af Yasalarının Geleceği
Af yasaları, hukuki düzenin ve adaletin ne şekilde işlediğine dair önemli bir tartışma alanı yaratmaktadır. Cezaevlerinin aşırı kapasiteye ulaşması, infaz sistemindeki aksaklıklar ve hukukun temel ilkelerinin ne kadar sağlandığı gibi faktörler, af yasalarının neden gündeme geldiğini açıklamaktadır. Ancak, afların sadece cezaevlerini boşaltmakla kalmayıp, adaletin temellerine ne kadar etki ettiğini de sorgulamak gerekmektedir.
Toplum olarak, af yasalarının toplumsal adaletin sağlanmasında etkili olup olmadığına karar verirken, mağdurların hakları ve adaletin tüm bireyler için eşit şekilde sağlanması gerektiği unutulmamalıdır. Hukuk, yalnızca cezalandırma değil, aynı zamanda toplumu güvence altına almak, bireylerin haklarını savunmak ve adaleti sağlamaktır. Unutmayalım ki, hukukun temeli yalnızca suçluların cezalandırılması değil, aynı zamanda adaletin herkese eşit bir şekilde dağıtılmasıdır.
Nelson Mandela’nın şu sözüyle yazımı bitirmek isterim:
“Bir toplum, suçlularını nasıl tedavi ettiğiyle ölçülür. Ancak adalet, cezasızlık değil, dengedir.”