web analytics

HÜDA PAR’dan Ekonomi Hamlesi

Yayınlama: 11.08.2023
A+
A-

HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı: Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmalı
Yaşanan ekonomik sıkıntıların aşılması ve zamların önüne geçilebilmesi için çözüm önerilerini paylaşan HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, doğrudan vergilere dönük düzenlemelerle; çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınacak bir sisteme dönülmesi gerektiğini söyledi.
HÜDA PAR Sözcüsü ve Batman Milletvekili Serkan Ramanlı, Akit TV’de katıldığı programda ekonomiyi değerlendirdi.
Yaşananan ekonomik krizin aşılması için çözüm önerilerini sunan Ramanlı, kamunun tasarrufa gitmesi, faiz ekonomisinin terk edilmesi, üreten bir ekonomiye dönülmesi ve vergi yükünün dar gelirlinin boynundan çıkarılması, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması konularına değindi.
“Tam saha pres halinde seçim bölgelerimizi geziyoruz”
Seçimden sonra da halkla birlikte olduklarını ve halkın sorunlarını sahada takip ettiklerini belirten Ramanlı, “Meclisin tatile girmesinden sonra, bizler de pek çok milletvekili arkadaşımızla birlikte seçim bölgelerimize dağıldık. Hem bir teşekkür mahiyetinde ziyaret hem de yereldeki ihtiyaçları hizmetleri görebilmek, eksiklerin tamamlanması için almamız gereken pozisyonları belirlemek için tam saha pres halinde seçim bölgelerimizi geziyoruz. Hem köylülerimizle, hem ilçelerimizde, insanlarımızla, esnafımızla, şehir merkezlerimizle hakeza STK’larla, iş dünyasıyla, kurum ve kuruluşlarla hem haliz. Batman’ın durumu Türkiye’nin geri kalanından farklı değil. Yani 81 vilayette ne yaşanıyorsa üç aşağı beş yukarı Batman’da da elbette o yaşanıyor.” ifadelerini kullandı.
“Faize dayalı ekonomi modeli, parayı elinde tutanları zengin etmeye ayarlı bir sistem”
Yaşanan ekonomik krizin en büyük nedenlerinden birinin faiz ekonomisi olduğunu belirten Ramanlı, “Son birkaç yıldır ekonomi ile ilgili ciddi sorunlar yaşadığımız belli. Buradan çıkış yolu arıyoruz, hükümet olarak toplum olarak hep beraber bir çıkış yolu arıyoruz. Tabii ekonomide sıkıntı, sorun var derken bunun sadece içeriden kaynaklandığını söylemek güç. Daha büyük ölçekte, büyük fotoğrafta aslında küresel bir sıkıntının olduğunu da bütün uzmanlar ifade ediyorlar. Bizlerde bunu müşahede ediyoruz. Hatırlayın çok uzak olmayan geçmişte Covid-19’u bütün dünya yaşadı. Onun dünya ekonomisine verdiği tahribatın tüm dünya çapında hissedildiğini hepimiz biliyoruz. Üretimde, tedarik zincirlerindeki aksamalar vesaire aslında bütün dünyada neredeyse bir sıkıntıya sebebiyet verdi. Yani herkes bir önceki durumundan hafif bir geriye gitti. Bu yılın başında deprem felaketiyle karşılaştık. Ama zaten bizim kronik sorunlarımız deprem öncesinde de hissediliyordu, görülüyordu. Hükümetin buna yönelik adımları vardı. Bu meseleye iki türlü yaklaşabiliriz. İsterseniz bütüncül olarak yaklaşalım. Türkiye’nin şu anda cari olan ve küresel kapitalist sistemin de çarklarından biri olduğunu kabul ettiğimiz maalesef faize dayalı kapitalist ekonomi modeli ile yıllardan beri yönetildiğini biliyoruz. Bu AK Parti hükümeti ile ilgili bir durum değil. On yıllardır bu sistem ülkemizde var. Bu sistemin özellikle parayı elinde tutanları zengin etmeye ayarlı bir sistem olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani siz ne kadar iktisat ederseniz ne kadar üretirseniz üretin bu sistemin şartları içerisinde ekonominizi ayakta tutmaya çalışıyorsanız mutlaka oraya bir aslan payını vermeniz gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Tüketimi kamçıladığınızda israf kaçınılmazdır”
Yaşanan ekonomik krizin bir diğer nedenin ise tüketim çılgınlığı ve israf olduğunu anımsatan Ramanlı, “Tabi kapitalist ekonomi modelinin belli başlı mayınlı alanları, tuzakları var. Bunlardan bir tanesi tüketim ekonomisi, yani tüketimi kamçılamak, daha fazlasını istemek. Şimdi tüketimin de neticesi bizi israfa götürüyor. İsraf hem inancımıza göre haram hem de iktisat anlamında sizi felakete sürükleyecek bir davranış biçimi. Ama insanoğlu duygusal bir varlık. Tüketimi kamçıladığınızda israf kaçınılmazdır. Bir tanesi borçlanma. Sürekli borçlanma ekonomi modeli geliştirdiğinizde, kendinizi sürekli borçlanma ihtiyacı içerisinde hissettiğinizde devlet olarak da tüzel kişiler olarak da gerçek kişiler olarak da sürekli gelirinizden fazla harcama yapmanız icap ediyor. Gelirinizden fazla harcama yaptığınızda yani iktisat etmediğinizde borçlanma mecburiyeti doğuyor. O borçlanmada parayı elinde tutanlara muhtaç olmak demek. Bir süre sonra paçayı kaptırıyorsunuz kolunuz beraberinde gidiyor.” İfadelerini kullandı.
“Günümüzde barınma çok ciddi bir problem haline geldi”
Son yıllarda yükselen kira artışlarının ciddi oranda problemlere neden olduğunu söyleyen Ramanlı, “Bir başkası rant ekonomisi. Bugün konut sıkıntısı, kira problemiyle hepimiz karşı karşıyayız. Bugün artık barınma ihtiyacını karşılamak için harcamanız gereken tutar neredeyse mutfak masrafını da aşacak düzeye geldi. Günümüzde barınma çok ciddi bir problem haline geldi. Yani bugün İstanbul’da iki göz odalı bir evin kirası, nereden bakarsanız asgari ücrete oranı hayli yüksek. Eğer siz konut edinmeyi kâr amacı güden bir ekonomik faaliyet görür ve gösterirseniz insanlar onu yatırım aracına dönüştürürse, asıl yatırımını konuta yatırırsa, oradan elde edeceği kira geliriyle geçinmeyi, oradan kar elde etmeyi hedeflerse, o zaman insanlarında kiralarının yüksek olmasını kanıksamak zorundayız. O belirttiğimiz devasa yatırımların tamamı kar elde etmek için değil, üretime katkı sunmak için yönlendirilmesi gereken yatırımlar olması gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Bir başka tuzak, finansal yatırım dedikleri paradan para kazanma”
Türkiye’nin fakir fukara bir ülke olmadığını, kaynakların yeterli olduğunu belirten Ramanlı, paradan para kazanma tuzağı ile üretimin önüne geçildiğine dikkati çekti.
Faiz ekonomisinin üretim ve istihdamın önünde ki en büyük engel olduğunu anımsatan Ramanlı, “Bir başka tuzak, finansal yatırım dedikleri paradan para kazanma. Yatır parayı bankaya, çek faizi al. Bu bizim inancımıza uygun değil. Ekonomik hastalıkların da temelinde bu yatıyor. Bu işin panoraması. Bugün itibarıyla neredeyiz? Evet, Türkiye fakir fukara bir ülke değil. Kaynaklarımız bize fazlasıyla yeter. Ama bizim mücadele edeceğimiz bazı alanlar var. Evet belki bugün itibariyle bu kapitalist sistemden kendimizi sıyıracağımız bir imkana sahip değilizdir. Sayın Cumhurbaşkanı, birkaç yıl öncesinden özellikle faizi düşürmek suretiyle yatırımı, istihdamı, üretimi ve akabinde ihracatı arttırmak üzerine bir model geliştirdi. Ama sonuçları itibariyle bugün artık katlanılabilecek bir durum olmadığı için tırnak içerisinde reel ekonomiye dönüş mottosuyla bazı farklı adımlar atılıyor. Bu anlamda Sayın Cevdet Yılmaz’a da Sayın Mehmet Şimşek’e de çok önemli görevler düşüyor. Rabbim yardımcıları olsun. Şimdi piyasanın kendilerine yönelik ciddi bir güveni var. Geçmişten de getirdikleri bir başarı hikayesi var. İnşallah toplumumuzu kısa süre içerisinde bir refah seviyesine ulaştırırlar ümidini taşıyoruz.” temennisinde bulundu.
“Herkesten, her şeyden önce kamunun iktisat ve tasarruf etmesi çok önemli”
Yaşanan ekonomik krizi aşabilmek için öncelikle kamunun ciddi tasarruflara gitmesi ve vergi politikalarında bazı yapıcı düzenlemelerin yapılması gerektiğini söyleyen Ramanlı, “O açıdan ümitsiz değiliz ama atılması gereken bazı adımlar var. Zaman zaman bizler de aslında hatırlatmak ihtiyacı hissediyoruz. Özellikle dolaylı vergilere yüklenmesi suretiyle dar gelirliyi ve yoksul insanların belini adeta kırarcasına zamların tam aksine doğrudan vergilere dönük düzenlemelerle; yani çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınacak bir sisteme dönülmesi çağrımız vardı. Dün itibariyle sanırım Sayın Cevdet Yılmaz’dan da böyle bir açıklama geldi. Doğrudan vergilerin bütün gelirlerin bütün gelirler içerisindeki payının yükseltilmesi hususunda bazı düzenlemeler yapılacağı anlaşılıyor. İnşallah bu tarz doğru adımlar atıldıkça ekonomiyle ve sokakta, markette, çarşıda, pazarda hissettiğimiz pahalılıkta zaman içerisinde tansiyonunu düşürecektir. Tabii bugünden yarına olacağını hiç kimse ifade etmiyor. Ama herkesten, her şeyden önce kamunun iktisat ve tasarruf etmesi çok önemli. Çünkü toplumda bir biçimde kamuya bakıyor. Kamu kendini dokunulmaz ya da hariç tutarsa bu işten toplumdan da ciddi bir performans beklememeliyiz. Kamunun da üzerine düşeni yapacağına inanıyoruz. İnşallah önümüzdeki zamanlarda da bu tasarruf tedbirleri somut adımlarla ilerler hiçbir kurum ve kuruluş kendini hariç tutmaz. Bunun için de iki şart var; denetim, kontrol. Bu ikisinin gerçekleşmesi halinde inanıyorum ki kamu eğer gereksiz yatırımları, lüzumsuz harcamaları terk ederse asli vazifelerine döner ihtiyaç alanlarını iyi belirler, buna yönelik harcamalarını yapar, diğer alanları kısarsa toplumda bunu görecektir. Toplum kamunun tasarruf tedbirlerine riayet ettiğini görmesi halinde kendisi de buna ayak uyduracaktır diye ümit ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Ekonomide üretimi, yatırımı, istihdamı ve ihracatı hedefleyecek bir zemin oluşturmalı”
Yaşanan ekonomik krizin yapay mı veya doğal mı? olduğu yönünde bir sorunun sorulması üzerine HÜDA PAR Sözcüsü Ramanlı, şunları kaydetti:
“Şöyle bir şey var şimdi siz istismara açık bir ekonomik model geliştirirseniz kimse bunu istismar etmesin diyemiyorsunuz. Kontrol ve denetimle kastım da biraz da o boyutuyla ele alınmalı. Krizden ne anladığınız önemli. Gelip geçici derin ve derhal müdahale edilmemesi halinde kaybedeceğiniz tümüyle iflas edeceğiniz bir durumdan mı bahsediyorsunuz? Yoksa kriz derken aslında gün geçtikçe artan hayat pahalılığını mı kastediyorsunuz? Eğer ikincisini kastediyorsanız elbette kriz var, hayat pahalılığı var, enflasyon yüksek ve kısa vadede bu enflasyonun ciddi manada düşebileceğine dair şu an için emareler yok. Ama belli bir zaman aralığı içerisinde bunun düşebileceğine dönük bir güven var. Ekonomiyi biliyorsunuz meşhur bir motto ‘ekonomi güven işi’ diye, doğru ‘ekonomi güven işi’ ama sadece ve sadece ‘güven işi değil’ o güveni de arttıracak adımları peşine atmakla da takviye edilmesi gereken bir duygu durumu. Ama ondan öncesinde bir düzenleme, evet yani devletin düzenleyici fonksiyonu da ifa etmesi lazım. Burada özel sektörün bireysel yatırımcının kendi birikimlerini ne yönde kullanacağına dair bir yönlendirmeden bahsediyorum. Eğer rant ekonomisine dönük bir alanı açarsanız, işte bahsettiğimiz ölü yatırımlar, betondan para kazanmalar ve paradan para kazanma dışında herkes sırtını yaslayacak ve elini taşın altına koymayacak. Ama ekonomide üretimi, yatırımı, istihdamı ve nihayetinde ihracatı hedefleyecek bir zemin oluşturursanız. Ve buna yönelik adımlar atar, özel sektörü buna teşvik ederseniz, günün sonunda döviz ihtiyacınızı da karşılamış olursunuz, cari açığınızda düşer ve içerideki doğru adımlarla belki ekonomimizi daha bir rasyonel temele oturtursanız toplumu da refah düzeyi itibariyle yükseltmiş olursunuz. Geçtiğimiz yıllarda biliyorsunuz geçmişte buna benzer örnekler oldu. Ben her zaman şunu söylerim: eğer bir işin sefasını birlikte sürüyorsa kamu, özel sektör yani devlet ve millet, o zaman cefasına da beraber katlanacak. Kamu “ben cefaya katlanmam, ihtiyacım olduğu zaman basarım zamları ve getiririm vergiyi ben lüksümden taviz vermem” derse bu olmaz. Bunu da güzel yönetilmesi gerekiyor. Ben atılan adımların özellikle altını çiziyorum, meclis kapanmadan önce hükümete verilen ek bütçe ile ilgili özellikle söylemek istiyorum, en büyük kalem bir deprem yaralarının sarılması için 2023 yılında harcanması gereken miktar ki, 500 Milyar TL’ye yakın bir miktardı. İkinci büyük kalem, emeklilikte yaşa takılanlar için ayrılan pay. Emeklilikte yaşa takılanlar da deprem de eğri oturup doğru konuşmak lazım bu hükümetin getirdiği bir sorun değil. 99 yılında biliyorsunuz yapılan düzenleme ki o zaman ne AK Parti var ne sayın Cumhurbaşkanı var iktidarda. O zaman yapılan yanlış bir düzenleme. Yani haklıya hakkını teslim etmemek üzerinden kazanılmış hakları yok saymak üzerinden getirilen bir düzenleme 20 yıl boyunca birikti birikti en sonunda belki de seçiminde getirmiş olduğu bir zorunluluk itibariyle o söz verildi, sayın Cumhurbaşkanında biliyorsunuz sözünü tutmak gibi bir özelliği var. O sözünün tutulması kapsamında bu ek bütçeler verildi, bir hak teslim edildi, çok geç teslim edildi. Bunun bütçeye çok çok büyük bir maliyeti var. O yüzden bu gün emekliliğe de seyyanen bir zam yapılsın dediğimizde emin olun neredeyse bu ek bütçeye yakın bir miktarda bir bütçenin meclisten geçmesi lazım ki, emekliye böyle bir iyileştirme yapılabilsin. Yapılması lazım mı? Mecburi yapılacak. Nasıl bir kaynak oluşturulacak, tasarruflarla nasıl bir düzeyde bir imkan oluşturulacak bunu hep birlikte göreceğiz. Çalışma Bakanlığının bu konuda bir çalışmasının olduğunu birebir ben biliyorum, ama bunun bütçeye getireceği riskler ve yükler itibariyle kabul edilebilir düzenin ne olduğunu sayın Cumhurbaşkanı birinci elden biliyor, dileriz ve bekleriz ki bir imkan oluşturulmak suretiyle emeklilerimize de en azından insan onuruna yaraşır, evine ekmek götürebileceği, namerde muhtaç olmayacağı bir ücret tahsis edilmesi, bu ücretle en azından bu darboğazın bir biçimde atlatılmasının sağlanması en büyük dileğimizdir.”

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.