TBMM’de halen 15 Parti bulunuyor. Milletvekili sayısı olarak AK Parti 264, (En büyük parti bile salt çoğunluğa sahip değil). CHP 130, (AK Partinin yarısı bile değil), HEDEP 57, MHP 50, İYİ Parti 42, Saadet+Gelecek Partisi 20, Demokrasi ve Atılım Partisi 15, Yeniden Refah Partisi 5, Türkiye İşçi Partisi 4, Hür Dava Partisi 4, DP 3, Demokratik Bölgeler Partisi 2, Emek partisi 2, DSP 1. Tek haneli sayıda Millletvekiline sahip 7 parti ve bağımsız 1 milletvekilinin toplam 22 milletvekili bulunuyor. Toplam 600.
28. Dönemde TBMM’de yer alan 15 partiden 8’inin genel başkanları, milletvekili olarak Meclis’te görev yapacak. Parti Grublarına gelince, grub 20 Milletvekili ile kurulduğu için AK Parti, CHP, MHP, İYİ Parti, HEDEP/YSP+, SAADET+GELECEK TBMM’de grub kurdu. Parlamentoda iktidar desteği: AK Parti 264, MHP 50, Yeniden Refah 5, HUDAPAR 4, DSP 1 ve toplam 324 milletvekili. Muhalefet: CHP 130, HEDEP/YSP 57, İYİ Parti 42, SADDET+GELECEK 20, DEVA 15, TİP 4, DP 3, EMEP 2, DBP 2, Bağımsız 1: 276 Milletvekili. Son seçimde TBMM’nin 600 milletvekilinin 335’i ilk kez seçildi. Yeni milletvekilleri, eski düzene uyum sağlamayabilir. Bu taplo çok kırılgan bir taplo.. CHP’de çözülme başladı. CHP artık sol bir parti değil. Alevi tabanını da kaybetti. Zaten Alevilik tek bir çatı altında toplanması güç bir hareket. Hatay Alevileri, Arap asıllı Nuseyri bir topluluk. Dersim / Tunceli kızılbaş, Hacıbektaş Bektaşi, Iğdır Caferi. Kızılbaşlar içinde Ermeni kökenliler var, Radikal Kürt aleviler PKK’ya, Nuseyri radikaller DHKP-C’ye yakın. Bektaşilik Balkanlarda Yeniçerilikle iç içe geçmiş bir dini hareket. O da Bayramilik gibi bir tarikat, ama günümüzde Cemevleri ile Dergahdan uzaklaşınca Kemalist ve laik bir dönüşüm geçirdiler bir kısmı.
Artık bugün Saf bir Kemalizm de yok. Politik olarak Vatan Partisinin Kemali Kızıldır ve Ateisttir, MHP’nin Kemali Mavi, AK Partinin Kemali Yeşildir. AK Parti CHP’den kaçan ılımlı Kemalistlere kapısını açmak için bir ara “Yeşil Kemalizm”e göz kırpmadı da değil. Yeşil Kemalizm işi (Haşa) “İki Mustafa”nın birlikteliğine kadar işi götürdü, ama sonuç ortada. Masonların Kemalizm’in rengi Mor/Erguvan, Askerlerin Kemalizmi Haki’dir. Zaten onun için, kimi “Hangi Kemalizm” diye sorar, kimi “Ben Atatürkçü değilim” diye kitap yazar Evren’in Kemalizm’ine kızıp. Bugünlere böyle gelindi.
Bugün CHP içindeki Özgür Özel+Ekrem İmamoğlu aslında “Kemalizm”i değil, “Post Kemalizm”i temsil ediyor. Temsil ettikleri Kemalizm, AB ve NATO’ya bağlı, Uluslararası sistemle uyumlu bir Kemalizm’dir. Renksiz ya da Sarı Kemalizm demek de mümkün.
Kemalizm 1. Dünya savaşı sonrası, Bir imparatorlunun yıkılışı, Komünizm Kapitalizm ve Faşizmin yükselim döneminde, bu düşüncelerin. Gölgesinde şekillenmiş bir takım ithal kavram ve kurumlarla hayat bulmuş politik bir harekettir. Bu anlamda bu kavram ve kurumlarla da 21.YY anlamak ve açıklamak mümkün değildir.
Birilerinin iddia ettiği gibi Kemalizm bir din ya da ideoloji değil, politik bir program ya da doktrin de değil.. Siyasi, polisiye, askeri, eğitim, media, yargı yolu ile ayakta tutulan konjonktürel, pragmatik, rasyonalist, determinist, tek parti çatısı altında açık oy gizli tasnif yöntemi ile oluşturulan, yasama üzerinden tercüme yasalarla, yürütmenin tek adamın iradesi ile şekillendiği, siyasi davaların icabında savcısı, avukatı, temyizi olmayan, usul ve esas açısından kanuna göre karar veren değil, verdiği karar kanun kabul edilen bir harekettir. PostKemalizm, kendisini ifade etmek için başka bir sıfat bulamayan belli ve dar bir çevre dışında artık toplumun geneli için bir gelecek vadetmiyor. Bu CHP bu anlamda Kemalizm’in Jübilesi yapacak bir Jübile partisine dönüşebilir..
CHP artık azınlık partisidir. Ancak darbelerin gölgesinde koalisyon ortağı olabilmektedir. Ama tabi, Anayasanın girişi ve Anayasanın değiştirilmesi teklif bile edilemeyen yasalar manzumesi Cumhuriyetin nitelikleri ve 6 ok şeklinde Anayasada yer almakta. Bu ilkelere bağlılık yemini etmeden cumhurbaşkanı ve milletvekili olamamaktadır. Yani, CHP hala tek partidir. Ve bu parti zihniyeti Anayasal düzende iktidar olmasa da muktedir pozisyondadır.
1927’de “cumhuriyetçilik”, “halkçılık”, “laiklik” ve “milliyetçilik” olarak tanımlanan 4 ilkeye, 10-18 Mayıs 1931 tarihlerindeki üçüncü parti kongresinde “devletçilik” ve “inkılapçılık” ilkeleri eklenerek “altı ok” kavramı benimsenmiştir. Bu kavramlar yerli ve milli değil Cumhuriyetçilik ve Laiklik Fransa’dan, Halkçılık ve Devletçilik SSCB’den, Milliyetçilik Almanya ve İtalya’dan ithal edilmiştir. CHP’nin Cumhuriyetçiliği “Demokratik Cumhuriyet” değil “Monarşik Cumhuriyet”tir. “Monark” Yani “Tek Adam” rejimi “Monarşi”lerde olur. Cumhuriyet “Ulusal çoğunluğa dayalı rejim”i ifade eder, oysa CHP, Tek Parti sonrası daime azınlık partisi olarak kalmıştır ve Milli İradeye karşı askerlerin gölgesinde askeri darbelerin arkasında, önünde, yanında yer almıştır. CHP Halkçı da değildir, Halka rağmen Jakoben bir partidir. Halka eğitim yolu ile dayattığı programlarla onun dini, tarihi, geleneği, kavram ve kurumlarına karşı adeta savaş açmıştır. Onun harfi, kıyafeti sorun olmuştur. Laik de değildir. Laikçidir. Katoliklerin dini kavramı olan ve meşruiyetini İncil’den alan laiklik kavramı Fransa’dan alınsa da içeriği Sovyetik bir biçime dönüştürülmüştür. Laiklik dinler üstü bir kavram olarak ele alınmış ve hatta resmi ideoloji dinleştirilmiş, okul sözlüklerine “Türk’ün dini Kemalizm” diye yazılmıştır. Hatta Kemalizmin “Amentüsü” de vardır, Mevlid’i de. Amentüsü şöyle idi: “Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklalini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahid analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim.. Gazi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna kalbimin bütün hulusi ile şahadet ederim…” Dönemin edebiyatçıları Mustafa Kemal için yazdıkları şiirlerde şöyle diyorlardı: Varsın… Teksin… Yaratansın / Sana bağlanmayan utansın, / biz sana tapıyoruz… Aka Gündüz / Çankaya yeter bize, Kabe Arab’ın olsun… Kemaleddin Kamu / Yoktan var ediyor Tanrı gibi her şeyi, Yusuf Ziya Ortaç / Atatürk ekber! Atatürk ekber! / Ancak o var: Atatürk! Peygamber o’dur! Atatürk ekber! / Atatürk ekber / ancak o var Atatürk / evliya odur, / peygamber odur, / sanatkâr Atatürk./ talihe hâkim, / zekâya önder / doğma serdar Atatürk. / bunları geçti insan büyüğü: / kendi kadar Atatürk / Atatürk ekber / Atatürk ekber. / bizde o var. Atatürk / ne evliya, ne de peygamber../ halkına yar Atatürk Behçet Kemal Çağlar.
Evet artık bu günkü CHP Post Kemalizm evresinde artık kafa tası ölçmüyor. Şapka giymiyor. Bdey, Paça, efendi, Hacı-Hoca demeyi tartışmıyor. O günler geride kaldı. Başörtüsü takıntısı da bitti.
CHP Milliyetçi de değildir. Milletimizi millet yapan, onu diğer milletlerden ayıran ne kadar alameti farikası varsa, onlar zorla değiştirilmeye çalışılmıştır. Bu gün CHP artık Devletçi değil, önce Karma ekonomici, daha sonra serbest piyasası olmuştur. Lokalizm’den Glokalizm’e, oradan Globalizm’e evrilmiştir(!?). NATO’ya CENTO’ya, IMF’ye, UNESCO’ya, AB’ye (!?) bağlı 7 bağımlı hale getirilmiştir. İnkılapçılık CHP’nin yakasında soyadı “Uzun” olan bir “Cüce”yi hatırlatmaktadır. Bugün Türkiye’de herkes değişim isterken, tek “Muhafazakar” parti CHP kalmıştır. CHP’nin muhafazakarlığı, bey, efendi, paşa, hacı demeyi yasaklayan ama hac yönetmeliği çıkartmaya ses çıkartmayan, şapka giyme zorunluğu getirip bu düzenlemeleri değiştirmeyi yasaklayıp kendileri bile şapka giymeyen bir zihniyeti temsil etmektedir.
İktidar açısından bakarsak, bugün, kendi özüne yabancılaşmış Dinde ve ideolojilerde bir tereddi gözükürken Siyasette de ciddi bir çözülme söz konusu. Ekonomik krizin ardından siyasi bir kriz kapıda. 12.1.2023’de Yeni Akitte / Bacon (1561-1626)’dan şu alıntıyla birlikte aşağıdaki yorumu yapmışım: “Devlete kara çalan sorumsuz konuşmaların sık sık ve uluorta yapılması, bir yandan devlete zararı dokunacak yalan-yanlış söylentilerin ağızdan ağıza dolaşarak büyük bir ilgi görmesi kopacak bir fırtınanın ilk işaretleridir.” (…) Devletin dört ana direği olan din, adalet, yönetim ve hazineden biri sarsılacak ya da güçsüz düşecek olursa insanların işi artık çok zordur. Ayaklanmaların sebebi ikidir: Büyük yoksulluk ve büyük hoşnutsuzluk. Yıkılan ocakların sayısı ne kadar çoksa, karışıklığı destekleyenlerin sayısı da o kadar artar. Ayaklanmanın sebepleri ve körükleyici etkilerine gelince, dinde reform girişimleri, yeni vergiler, yasada ve törede değişiklik, tanınan imtiyazların geri alınması, toplumda genel bir baskı, değersiz insanların ve yabancıların yükselmesi, açlık, ordudan çıkarılan askerler, umut kırıklığına uğramış partililer, küskün bir toplumu ortak bir gaye etrafında toplayıp birleştiren bütün buna benzer şeyler.. Söylentileri duymamak ya da susturmaya çalışmak aynı sonucu doğurur. Söylenti şüyu bulur ve vukuundan daha beter bir sonuç doğurur. Olması gereken sorulara, zamanında, iş işten geçmeden, anlaşılabilir, doğru, efradına cami, ağyarına mani cevaplar vermek, yanlış giden işlerin sorumlularını cezalandırıp, yerlerine ehliyet ve liyakat sahibi insanları getirmektir. Bilenlere danışmak, işi ehline vermek, ahlaklı, namuslu, şeref ve haysiyet, edeb sahibi, söz verdiğinde sözünde duran, bilgili, dürüst, tevazu sahibi, cesur insanlarla birlikte yürümek en önemli kurallardandır.
Evet, bu konuda burada bitmedi. Sırada öteki partiler de var.
Gazze’den sözetmeden olmaz. Gazze bir Milad olsun. Gazze istikametin tayininde İsra’yı gösteren bir pusula olsun. Gazze turnosol oldu, kim kimdir, belli oluyor, Gazze penceresinden bakın bakalım, tarikatınız, partiniz, cemiyetiniz ne yapıyor. Söz yalama oldu, parmaklarının işaret ettiği yöne değil, ayaklarının gittiği yere bakın. Bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.
Not: Bugün Ankara’da saat 14.00’de ATO Congresium’da 19. Ankara Kitap Fuarında imzam var.