web analytics

Ben Savcıyım, Hesabınız Tehlikede!

Yayınlama: 18.06.2025
A+
A-
2020 yılında Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Avukat Nupel Dicle Oyur, 2021’de Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak Ceza, İş ve Aile Hukuku gibi alanlarda avukatlık yapmaya başlamıştır. Çözüm odaklı yaklaşımıyla müvekkillerine en iyi hukuki desteği sağlamaktadır. Sanata olan ilgisiyle tiyatro deneyimini mesleğine entegre eden Oyur, hukuku insani bir bakış açısıyla sunmaktadır. Toplumsal sorumluluk bilinciyle gönüllü davalarda yer alan ve insan hakları savunuculuğu yapan Oyur, hukuki bilgilerini Gazetemizdeki yazılarında paylaşarak adalete erişimi kolaylaştırmayı hedeflemektedir. Hem mesleki yetkinliği hem de sanata olan ilgisiyle dikkat çeken Oyur, yazılarıyla adalet sistemine ışık tutmaya devam edecektir.

Ben Savcıyım, Hesabınız Tehlikede! 

“Alo ben polisim, banka hesabınız terör örgütleri tarafından ele geçirilmiş. Şimdi size gelecek kodu benimle paylaşır mısınız?” 

“Merhaba, ben X kargo firmasından arıyorum. Gönderiniz gümrüğe takıldı, vergi ödemeniz gerekiyor.” 

“E-Devlet sisteminiz saldırıya uğradı, buraya tıklayıp doğrulama yapmanız gerekiyor.” 

Size tanıdık geldi mi? 

Günümüz dolandırıcılığı artık dolambaçlı laflarla değil, doğrudan insan zekâsına oynuyor. Eline klavye alan sahte bir “yetkili”, sesini değiştiren bir “savcı”, ve karşında ekranda görünen ama aslında hiç var olmayan bir “resmî site”… Bunlar sosyal mühendisliğin ustaca oyunları. Ve bu oyunlarda figüran olmadan önce oyuncuları iyi tanımak gerekiyor. 

Bir hukukçu olarak ve aynı zamanda bu çağda yaşayan bir vatandaş olarak, sosyal mühendisliğin ne demek olduğunu, suçun hukuki boyutunu, cezasını ve bu tuzaklardan nasıl korunabileceğimizi anlatmak istiyorum. 

Suç, Artık Sadece Sokağın Köşesinde Değil; Ekranın İçinde 

Eskiden dolandırıcılık dendiğinde aklımıza tefeciler, sahte senetler, köprü satanlar gelirdi. Şimdi ise suç dijital alana taşındı. Cebimizde taşıdığımız telefon, suç mahalline dönüştü. Failler uzağımızda değil, parmak uçlarımız kadar yakın. 

Sosyal mühendislik, işte tam burada devreye giriyor. Klasik anlamda dolandırıcılıkta mağdur, bir sahte evrakla ya da fiziki hileyle kandırılırken; sosyal mühendislikte mağdur, kendi rızasıyla bile bile bilgilerini veriyor. Ama bu “rıza”, sakatlanmış bir iradenin mahsulüyse, Türk Ceza Kanunu’na göre geçersiz sayılıyor. 

Kanun Ne Diyor? 

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 157. ve 158. maddeleri, bu tür eylemleri “dolandırıcılık” suçu kapsamında değerlendiriyor.  

Türk Ceza Kanunu Madde 157 – Dolandırıcılık 

“Başkasını aldatmak suretiyle kendisi veya başkası için haksız menfaat elde eden kişi, dolandırıcılık suçunu işlemiş olur. Bu suçun temel cezası, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıdır.” 

Özetle, fail, bir kişinin iyi niyetini, bilgisizliğini veya korkusunu kullanarak onun malvarlığında azalma yaratıyorsa basit dolandırıcılık kapsamına girer ve bu madde kapsamında cezalandırılır. 

Türk Ceza Kanunu Madde 158 – Nitelikli Dolandırıcılık 

*“Dolandırıcılık suçunun aşağıdaki hallerde işlenmesi halinde verilecek ceza ağırlaştırılır: 

  • Kamu görevlisi sıfatını kullanmak, 
  • Bilişim sistemleri veya banka/kredi kartlarını kullanmak, 
  • Birden fazla kişi zararına dolandırıcılık yapmak, 
  • Meslek veya sanat nedeniyle güveni kötüye kullanmak gibi.* 

Bu durumda ceza üç yıldan on yıla kadar hapis ve adli para cezasına kadar çıkar.” 

Yani, eğer fail “Ben savcıyım, polisiyim” gibi sahte kimlikler takınırsa veya bilgisayar ve telefon gibi teknolojik araçları kullanarak dolandırıcılık yaparsa, bu defa suç nitelikli dolandırıcılık olarak değerlendirilir. Ceza da ağırlaşır: 3 yıldan 10 yıla kadar hapis, ayrıca ciddi miktarda adli para cezası gündeme gelir. 

Peki ya mağdurun hatası? 

Birçoğumuz “kodu neden verdin?”, “linke neden tıkladın?” diye kızıyoruz. Ama hukuk burada açık konuşuyor: Bir insan, korkutularak ya da kandırılarak kendi aleyhine bir işlem yapmışsa; o işlemi “rızayla” yapmış sayılmaz. İşte bu yüzden kanun, mağdura sahip çıkar. 

Mahkemeler Nasıl Bakıyor? 

Yargı uygulamasında, sosyal mühendislik davaları genellikle bilişim dolandırıcılığı kapsamında değerlendiriliyor. Sosyal mühendislik yöntemiyle işlenen dolandırıcılık vakaları yargı önüne geldiğinde, hukuk teknikten önce şunu soruyor: “Bu suç ispatlanabilir mi?” 

Yani birinin “beni dolandırdılar” demesi yeterli değil. Çünkü bilişim suçlarında failler çoğu zaman sahte kimlik, yurt dışı numarası ya da üçüncü kişilere ait hesaplar kullanıyor. Mahkemenin karar verebilmesi için şu üç nokta çok kritik: 

  • Kim aradı? Nereden aradı? Telefon kaydı var mı? 
  • Mağdur hangi işlemi yaptı? Bu işlem belgelenmiş mi? 
  • Ne zaman şikayetçi oldu? Hemen mi, yoksa aradan zaman geçtikten sonra mı? 

Gerçek şu: olaydan hemen sonra başvurmayan mağdurlar hakkında “acaba işbirliği içinde miydi?” kuşkusu bile oluşabiliyor. Bu her zaman açıkça yazılmasa da, hâkim kararlarının satır aralarında seziliyor. Çünkü ne yazık ki bazı davalarda şikâyetçi görünen kişi aslında zincirin içindeymiş gibi oluyor. 

Dolayısıyla, gerçekten mağdur olan biri için ilk refleks çok önemli: derhal savcılığa gitmek, delilleri toplamak ve net bir ifade vermek. Aksi takdirde dava, “dolandırıcılık” davası olmaktan çıkıp, “kanıt yokluğu nedeniyle takipsizlik” dosyasına dönüşüyor. Yani hukuk, bazen sadece ne yaşandığına değil, onun nasıl, ne zaman ve neyle ispatlandığına bakıyor. 

Bir Suçtan Daha Fazlası: Güvenin İstismarı 

Sosyal mühendislik suçlarını yalnızca teknik bir dolandırıcılık olarak değerlendirmek eksik olur. Çünkü bu suç, toplumun kurumlara duyduğu güveni, insanların birbiriyle kurduğu iyi niyeti hedef alır. Fail, yalnızca bir kişinin parasını değil; toplumun birlikte yaşama güvenini de çalar. Polis kimliğiyle dolandırıcılık yapan bir fail, aslında gerçek kolluk kuvvetlerine olan inancı da baltalar. Bu yüzden bu suçlarla mücadelede yalnızca ceza hukukunu değil; toplumsal farkındalığı, eğitimi ve dijital okuryazarlığı da devreye sokmak gerekir. 

Peki Ne Yapmalı? 

  • “Devlet sizi aramaz.” Hiçbir kamu kurumu, vatandaşını arayıp para istemez, doğrulama kodu sormaz. Bunu bilelim. 
  • Bağlantılara tıklamayın. Size gelen linkin arkasındaki URL’yi kontrol edin. Devlet siteleri yalnızca “.gov.tr” uzantısıyla biter. 
  • Kendinizden şüphe edin. Karşınızdaki sizden aceleci davranmanızı istiyorsa, mutlaka orada bir hile vardır. 
  • Yalnız değilsiniz. Dolandırıldığınızı fark ettiğiniz anda 112’yi arayın, bankanızla görüşün, savcılığa başvurun. 

Ceza Hukukunun Nihai Amacı, Yalnızca Faile Değil, Mağdura da Adaletin Teminidir. 

Teknoloji ilerledikçe suçlar da biçim değiştiriyor. Artık dolandırıcılar karanlık sokaklardan çıkıp ekranların parlak yüzüne yerleşti. “Ben savcıyım, hesabınız tehlikede” diyerek arayan ya da mesaj atan bir sesin arkasında çoğu zaman ne bir cübbe vardır ne de bir kamu görevlisi. 

Bu tür eylemler Türk Ceza Kanunu’nun 158. maddesi gereğince “nitelikli dolandırıcılık” sayılır. Özellikle kamu görevlisi sıfatı takınarak yapılan bu tür dolandırıcılıklar, ağır ceza gerektirir. Ama unutmayalım: cezadan önce, kandırılmamak için bilinç gerekir. Çünkü dolandırıcılık, sadece banka hesabınızı değil; önce zihninizi hedef alır. Her suç, bir güveni istismar ederek başlar. 

Gerçek bir savcı telefonda değil, adliyede konuşur. Devlet görevlisi, sizden asla para veya kişisel bilgi talep etmez. Bir aramayla korkutuluyorsanız, orada hukuk değil; yalnızca suç vardır. Bu yüzden, yalnızca cezayı değil, farkındalığı da büyütmeliyiz. Unutmayın, bilinçsiz toplum adaletin en büyük açığıdır.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.