web analytics

6 GÜNLÜK GEZİNİN ARDINDAN

Yayınlama: 08.08.2023
A+
A-

 

“Türkiye’nin her bölgesinin birbirinden farklı güzellikleri bünyesinde barındırdığını, Doğu Karadeniz bölgesinde yapmış olduğum kısa bir gezide bir kez daha görmüş oldum”

Temmuz ayının yirmi sekizi cuma günü altı günlük bir Doğu Karadeniz bölgesi gezisinde yer aldım. Samsun’dan başlayarak Batum’a kadar uzanan güzergâh üzerinde farklı şehirleri içeren seyahat güzergâhı içerisinde yaşadıklarımın kişisel deneyimlerin ötesinde ipuçlarını bünyesinde barındırdığı için bu yazıyı yazıyorum. Yazının içerisinde konuşulan esnafların ülkeye dair görüşlerinden tutun da son dönem gündemi en çok işgal eden Arap turistlere ilişkin gözlemler de yer alıyor. Son olarak on yıl önce Trabzon kentine gitmiş, farklı ilçelerinde bulunmuş ve Hüseyin Avni Aker Stadyumu‘nda maç seyretmiştim. Daha önce ise Trabzon’dan başlayarak Rize merkezin yanı sıra Ayder Yaylası-Yukarı Kavron Yaylası- Gito Yaylası ve Zilkale’ye daha sonra ise Artvin iline kadar gitmiştim. Aradan geçen zaman içerisinde özellikle Karadeniz Sahil Yoluna eklenen tünellerin yanı sıra Trabzon’dan başlayarak deniz kıyısında doldurulan alanların veya tepede kalan alanların çok katlı binalarla çevrelenmesi dikkat çekiciydi.

Tur rehberimizin bu bölge doğumlu olması ve yöreye ilişkin nokta atışı bilgiler sunması bizler açısından içinde bulunduğumuz bölgeyi tanıma konusunda çok yardımcı oldu. Her hafta Trabzon Havalimanı’na 4500 Arap turistin geldiği bilgisini, Trabzon’dan başlayarak gittiğimiz her yerde hissettik. İşin ilginç yanı bütün bölgenin buna uygun şekilde yeniden düzenlenmiş olmasıydı. Son gün Trabzon Havalimanı’na gitmeden önce Trabzon Meydanı’nda geçirdiğimiz iki saatlik süre içerisinde, yıllar sonra dolaştığım kentin kalabalıklığına açıkçası şaşırdım. Kafanızı çevirdiğiniz her yer Arap turistlerle çevriliyken, dükkânların da buna dönük bir şekilde dönüştüğünü rahatça görüyorsunuz. Örneğin bir tatlıcının içerisindeki bütün müşteriler Arap iken tezgâhtarın da Arap olduğunu ve bu durumun diğer dükkânlar için de benzer şekilde olduğunu bizzat deneyimleyebiliyorsunuz. Arap turistlerin etkilerini yazının ilerleyen bölümlerinde özellikle Uzungöl ve benzeri yörelerdeki konaklama ile tüketim harcamaları kısmında tekrar dile getireceğim.

Samsun kentinden başlayarak en fazla dikkatimi çeken husus, esnafın var olan ekonomik koşullara hızla ayak uydurmuş olduğu ve bu doğrultuda müşterilerine dönük fiyatlandırma konusunda bir hayli uçuk bir politika benimsemiş olduğuydu. Bu duruma ilişkin olarak soru sorduğunuzda ise adeta ağız birliği etmiş gibi aynı yanıtı veriyorlardı: Ekonomik koşullara ayak uydurmak zorundayız. Farklı kentlerde kısa süreli sohbetlerde bulunduğumuz esnafın var olan pahalılıktan şikâyet ettiğini ve kullandıkları oylar için pişmanlık duyduklarını da eklemeliyim. Bu arada yukarıda belirtmiş olduğum yollar, tüneller, havalimanları ve yapımı devam eden şehir hastaneleri ile iktidarın niçin bu bölgede farklı bir yer işgal ettiğini de gayet iyi anlıyorsunuz. Bu durum bazı ilçelerin sahil yolundaki devasa tabelalarında verdikleri mesajlarla kamuoyuna da gösterilmekte.

Yeşil ile suyun birlikteliğinin nefis bir uyum içerisinde sürdüğü yolculuğumuz boyunca farklı yerlerde molalar verdik ve geçmekte olduğumuz yerlerin önde gelen ziyaret edilecek yerlerini dolaştık. Söz konusu bütün bu yerlerin turistik anlamda çok sayıda ziyaretçi çektiğini ve dolup taştığını söylemeliyim. Ancak burada özellikle üzerinde durmamız gereken husus, kıyı şeridinin Gürcistan kısmında Batum’daki turistik yapı ile Türkiye tarafında özellikle de denizin kullanılması konusundaki büyük farklılıktır. Bir tarafta çok az sayıda insanın denize girdiği ve sahil şeridini hiç ama hiçbir biçimde kullanamadığı bir yapı söz konusu iken, diğer tarafta bütün sahil şeridinin alabildiğine kullanıldığı bir yapılanma sizi karşılıyor. Üstelik bütün kent de buna dönük olarak yeniden inşa ediliyor. Batum ya da onların deyişiyle Batumi kenti bir haliyle bizim ülkemizin yetmişli yıllarındaki havaya sahip iken, diğer taraftan yükselen devasa binalar ve bu binaların yanı başındaki Sovyet mimarisi ile ilginç bir görünüm taşımakta. Temizliğine hayran kaldığım kentin gördüğüm yerler içerisinde, yerlerde çöp atılı olan tek yerin Türk mahallesi olması üzüntü vericiydi. Sabahın altı çeyreğinde deniz kıyısında eşimle birlikte yaptığımız yürüyüş sırasında temizlik görevini yürüten kadın çöpçüyü gördük. Trafiğin yayalara göre şekillendiğini ve adımınızı attığınız anda arabaların durduğunu görmek bizler için şaşırtıcı bir deneyimdi. Çünkü bütün bu olup bitene karşın özellikle sınır kapısından başlayarak müthiş bir keşmekeş ve gayri medeni bir anlayış sizi karşılıyordu. Gürcü vatandaşların para birimi olan 1 Lari’nin yaklaşık 11 Türk lirasına karşılık gelmesi sonrasında medyaya yansıyan Bulgar vatandaşların Edirne’ye alışveriş için gelme seferlerinin benzerinin Artvin’in Sarp Sınır Kapısı’ndaki Mustafa Kemal Paşa bölgesi için de aynı şekilde gerçekleştiğini gördük. Geçiş yapmak için gelen bütün Gürcü vatandaşların dolum döküm olduğunu ve bunları içeri sokmak için birbirleri ile tartıştıklarına bizzat şahit olduk.

1886 yılında Osmanlı devleti tarafından inşa edilen Batum Camii veya Orta Camii’nin hem kapı süsleri hem de içindeki bezemeler görülmesi gereken cinsten. Ali ve Nino heykeli de mutlaka görülmesi gereken güzelliklerden bir diğeri. İç içe geçen heykel olarak nitelendirilen bu yapıtın, bölgeye gelen bütün turistlerin ilgisini çektiğini belirtmeliyiz. Dünyanın önde gelen binalarını, turist çeken eserlerinin kopyalayan Batum kentinde gezip dolaşacak çok sayıda yer olduğunu da eklemeliyiz. Bu arada Türk mahallesindeki restoranların bir kısmının Arap restoranı haline dönüştüğünü de rehberimizle yaptığımız gezide gördük.

Trabzon kentinde üç önemli yeri ziyaret ettik; bunlardan birincisi Sümela Manastırı’ydı ki daha önce iki kez ziyaret etmiş ve doğal güzelliğine hayran kalmıştım. Son derece doğru bir kararla tur araçlarının ve özel araçların manastıra çıkışını yasaklamışlar. Aşağıdan minibüslerle yukarıya çıkıyorsunuz ve yürüyüşle yapıya ulaşıyorsunuz. Burada önceki gidişlerimde de dikkatimi çeken restorasyon garabetinin yanı sıra o muhteşem fresklerin üzerine kazınan isimler sizi karşılıyor ne yazık ki. İkincisi Trabzon merkezdeki Aya Sofya Camii’ydi. Buraya daha önce geldiğimde müze olarak gezmiştim bu kez cami olarak görmüş oldum. Atatürk köşkünde restorasyon çalışmaları sürdüğü için oraya bir kez daha gitme şansını elde edemedim.

Son önemli durak ise Uzungöl’dü. Uzungöl seyahatimiz için rehberimiz öğleden önce mutlaka bölgeye girmiş olmamız gerekiyor uyarısında bulunmuştu bunun neden böyle olduğunu öğleden sonra dönerken gidiş yönündeki trafiğin sinir bozucu bir biçimde uzamasından anlamış olduk. Uzungöl son geldiğimde dönüşmeye başlayan bir yer olarak hafızamda yer etmişti bu kez tamamen yapısı bozulmuş ve müthiş bir kalabalık ile ona eşlik eden gürültüyle sizi karşılayan bir yer olmuş. Gölün içi ve çevresinin son derece kirli ve bakımsız olduğu hemen dikkatinizi çekiyor, tam öğle saati olan on ikide çektiğim bir fotoğrafı buraya bırakıyorum.

Trabzon’dan sonra Rize ilinin Fırtına Deresi yöresine doğru yola çıktık ve bütün nehir kıyısı boyunca turistlere dönük aktivitelerin adım başı karşınıza çıktığı bir anlayış ile karşı karşıya kaldık. Bütün bölge bu şekilde yeni bir anlayışla bezenmiş ve bu sayede yeni iş alanları yaratılmış, tıpkı Bungolov evler örneğinde olduğu gibi. Son bir iki yıldır özellikle Arap turistlere dönük olarak inşa edilen ve büyük bir çoğunluğu ruhsatsız olduğu belirtilen bu yapılar adım başı karşınıza çıkıyor. Yörede gecelik olarak konaklamak yerli turistler için giderek zorlaşıyor. Hatta turlar aracılığıyla buraya gelenler açısından bile durumun şimdilik idare etmekte olduğunu ancak bu gidişle önümüzdeki yıllarda Trabzon’da yaşananların benzerinin Rize’de ve Artvin ‘de de yaşanacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Rize’nin Ayder Yaylası ile Fırtına Deresi boyunca bu durum zaten gerçekleşmiş durumda. Ayder Yaylası için ise hemen şunu belirteyim, yıllar önce geldiğimden çok daha kalabalık ve çok daha biçimsiz bir hale bürünmüş. Girişe yapılan otoparkın henüz tamamlanmadığını ancak tamamlandığında özel araçların ve tur araçlarının bölgeye giremeyeceğini, bunun da bir açıdan trafik yoğunluğunu azaltacağını söyleyebiliriz. Yaylalara yapılan yolların artmasının doğal güzelliği ortadan kaldırdığını ve bunun için de mümkün mertebe yolların her yere götürülmemesi gerektiğini bir kez daha tarihe not düşmüş olalım. Yukarı Kavron Yaylası ile Pokut ve Sal Yaylaları bu açıdan şimdilik durumu kurtarmış vaziyetteler. Umarım bunu koruyabilirler ve temmuzun son gününde kar görebilme mutluluğunu bundan sonraki nesiller de bizler gibi yaşayabilirler.

Güzergâhlarımız üzerinde Ordu Boztepe’nin mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi olduğunu ve teleferik eşliğinde bir seyir zevkini sunduğunu hatırlatayım. Gezi boyunca en fazla hayran kaldığım yer ise hiç kuşkusuz Artvin Karagöl’dü. Yeşilin her tonu ile suyun muhteşem ötesi buluşmasını yarım saatlik göl parkurunda doyasıya yaşama şansı elde ediyorsunuz. Buranın bir diğer güzel yanı ise etrafının bakir olarak kalmış olması ki dilerim hep böyle kalmaya devam edebilir.

Türkiye’nin her bölgesinin birbirinden farklı güzellikleri bünyesinde barındırdığını, Doğu Karadeniz bölgesinde yapmış olduğum kısa bir gezide bir kez daha görmüş oldum. Tur ile gerçekleştirilen gezilerin bir nevi hızlı tüketim süreci olduğunun ve ağzınıza bir parmak bal çaldığının da farkındayım. Öte yandan yine de her gün farklı bir kentte ve farklı bölgelerde vakit geçirmek son derece güzel bir deneyim sunmakta. Ayrıca İzmir’den gelen birisi olarak Trabzon Haçkalı Baba Yaylası gibi bir yerde üstelik bu mevsimde sobalı bir ortamda oturup çay içmek büyük bir keyifti. Bütün yolculuk boyunca terlemeden yola devam edebilmek ve üstelik Sümela Manastırı’na çıkarken ıslanmak ise müthiş bir duyguydu. Kısa süreli bile olsa hayata molalar vermenin ve yeni deneyimler yaşamanın önemli olduğunu bir kez daha tekrarlamak gerekiyor. Üstelik bu tur boyunca gerçekten farklı insanların bir arada ne kadar uyum içerisinde olabileceğini, Rize’de geçirdiğimiz gecede eşlik etmeye çalıştığımız horonda fazlasıyla görmüş oldum. Bu vesileyle bütün yol arkadaşlarımla rehberimiz ve bize yolculuk boyunca eşlik eden şoförlerimize de teşekkür ediyorum. Sayelerinde güzel günler geçirip, bolca anı biriktirmiş olduk

Teşekkürler Ahmet TALİMCİLER Hocam

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.