
Kazanın ardından en çok sorulan soru ise şu oldu: Bu olay gerçekten teknik bir kazadan mı ibaretti, yoksa bir sabotaj ihtimali söz konusu muydu?
Son bir ay içerisinde Türkiye’de, daha önce benzeri pek görülmeyen gelişmeler yaşanıyor. Kimliği tespit edilemeyen ve resmi olarak tanımlanmayan bazı hava araçları, ülkenin kuzey sahil hattında yer alan şehirlerde “kaza” ya da “teknik arıza” gerekçeleriyle düşüyor. Bu sürecin en dikkat çekici olaylarından biri ise Çankırı’da yaşandı. Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F-16 savaş uçakları tarafından menşei belirsiz bir drone düşürüldü. Bazı uzmanlar, bu hava aracının İran üretimi olan ve Rusya tarafından “Geran-2” adıyla kullanılan Şehid-136 tipi bir sistem olabileceği değerlendirmesinde bulunuyor.
Bu gelişmelerin gölgesinde, 23 Aralık akşamı Türkiye tarihinde pek rastlanmayan nitelikte bir uçak kazası daha meydana geldi. Bir NATO ülkesinde, bu ölçekte bir kazanın ya da olası saldırının ne anlama geldiği, tartışmaları da beraberinde getirdi.
Libya’da enerji sahaları ve plantasyonlar üzerinden Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında uzun süredir vekil güçler üzerinden bir rekabet yaşanıyordu. Ancak çatışma ve saldırı ihtimalinin ülke sınırlarının dışına taşması, süreci çok daha farklı ve tehlikeli bir boyuta taşıdı. Bu gelişmeler, “Adım adım Üçüncü Dünya Savaşı’na mı sürükleniyoruz?” sorusunun yüksek sesle dile getirilmesine neden oldu.
Kazaya ilişkin dikkat çeken bir diğer unsur ise hayatını kaybeden isimlerden biri olan Libya Genelkurmay Başkanı General Muhammed Ali el-Haddad’dı. El-Haddad, Türkiye’ye yakınlığıyla bilinen bir isimdi. 2011 yılından bu yana Libya’nın egemenliği için mücadele etmiş, ülkesinde vatansever ve sadık bir asker olarak tanınmıştı.
Kazanın zamanlaması ise soru işaretlerini daha da artırdı. Ankara’da yapılan üst düzey savunma görüşmelerinin hemen ardından, El-Haddad’ın özel uçağının düşmesi sonucu kendisiyle birlikte dört üst düzey askeri yetkili ve üç mürettebat üyesi hayatını kaybetti. Özel jet, Salı günü Ankara’dan kalktıktan kısa bir süre sonra düştü ve uçakta bulunan herkes yaşamını yitirdi.
Türk ve Libyalı yetkililer, kazanın teknik nedenlerden kaynaklanmış olabileceğini açıkladı. Ancak olayın tam da bu dönemde yaşanması, farklı değerlendirmeleri de beraberinde getirdi. Kazanın, Türk askerinin Libya’daki görev süresinin uzatılmasının hemen ardından gerçekleşmesi ve İsrail, Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında yapılan üçlü toplantının sonrasına denk gelmesi, “tesadüf mü?” sorusunu gündeme taşıdı.
Yetkililer, olay bir kaza olarak değerlendirilse bile Türkiye’nin doğrudan bir sorumluluğunun bulunmadığını vurguluyor. Uçağın bakım ve kiralama süreçlerinin Türkiye’nin yetki alanında olmadığı, bu konunun Malta merkezli şirketler tarafından ayrıca değerlendirileceği ifade ediliyor.
Ancak arka plan, resmi açıklamaların ötesinde daha karmaşık bir tabloya işaret ediyor. Türkiye ile Libya arasında imzalanan deniz yetki alanları anlaşması, yani kamuoyunda “Mavi Vatan” olarak bilinen mutabakat, İsrail’in Avrupa’ya yönelik doğalgaz projelerini doğrudan etkiliyor. Muhammed Ali el-Haddad’ın da bu anlaşmanın fiili askeri garantörlerinden biri olduğu değerlendiriliyordu. Bu durum, El-Haddad’ı İsrail ve Yunanistan merkezli enerji projeleri açısından önemli bir engel hâline getiriyordu.
Edinilen bilgilere göre, kazaya karışan uçağın daha önce Libya’daki Hafter güçleri için Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden paralı asker taşıyan kiralık bir uçak olduğu ortaya çıktı. Uçakta bulunan üç Fransız vatandaşıyla birlikte, kabin sorumlusu Maria Pappa’nın Yunanistan vatandaşı olduğu ve Yunan istihbaratıyla bağlantılı olabileceğine dair iddialar gündeme geldi. Yunanistan’ın, bu kişinin cenazesini almak için Türkiye’ye üç kez arama-kurtarma ekibi gönderme talebinde bulunduğu, ancak bu taleplerin Türk yetkililerce reddedildiği öğrenildi.
Uçağın Malta menşeli olması, bakımlarının Yunanistan’da yapılmış olması ve son dönemde Yunanistan ile İsrail arasında imzalanan askeri anlaşmalar, sabotaj ihtimalini güçlendiren unsurlar arasında değerlendiriliyor.
Konuya ilişkin konuşan emekli bir Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu yetkili ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Bazı detaylar tek başına anlam ifade etmez. Ancak yan yana geldiklerinde resmin tamamı ortaya çıkar ve tesadüf olmaktan çıkar. Böyle olaylarda hiçbir detay masum değildir.”
Yetkili, Gürcistan’da yaşanan benzer bir uçak olayına da dikkat çekerek, zamanlama, bölge ve ardışık gelişmelerin dikkatle incelenmesi gerektiğini vurguladı. Söz konusu olayda ABD merkezli bir teknoloji ya da harp sistemi kullanılmış olabileceğine dair güçlü şüpheler bulunduğunu, gerçek tablonun kara kutu incelemesi tamamlandığında netleşeceğini ifade etti.
Aynı kaynak, mevcut verilerin operasyonun İsrail istihbaratı MOSSAD bağlantılı unsurlar tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği yönünde değerlendirmelere yol açtığını, bunun bir iddia değil “soğuk bir jeopolitik okuma” olarak ele alınması gerektiğini belirtti.
Zamanlama zinciri de dikkat çekici bulunuyor. Türkiye’nin Mavi Vatan kapsamında Libya ile yürüttüğü iş birlikleri, ardından Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suriye ziyareti ve sonrasında yaşanan bu uçak kazası… Tüm bu gelişmeler, “üstü kapalı ama sert bir mesaj mı verildi?” sorusunu gündeme taşıyor.
Daha çarpıcı bir diğer detay ise pilot ve bazı personel hakkında 2017 öncesine dair kayda değer bir veriye ulaşılamamış olması. Pilotun, aile içi kayıplar sonrası psikolojik sorunlar yaşadığına dair yakın çevresinin ifadeleri de dosyada yer alıyor. Uzmanlara göre, büyük operasyonlar çoğu zaman zayıf halkalar üzerinden yürütülüyor.
Tarihsel örnekler de bu yaklaşımı destekler nitelikte. Önce “kaza” denilen olaylar, zamanla “şüphe”ye, ardından gerçeğin ortaya çıkmasına evrilebiliyor.
Bugün için net bir cevap bulunmuyor. Ancak soru sayısı her geçen gün artıyor. Ve bu soruların hiçbiri, cevapları kadar masum görünmüyor.
Gelişmeler yakından takip edilirken, yabancı basına yansıyan ve istihbarat niteliği taşıyan yeni bilgilerin kamuoyuyla paylaşılmaya devam edileceği ifade ediliyor.
Haber: Bünyamin Erdemir
TVTURK – 7. GERÇEK
Diğer ”BELGESEL HABER” ÇALIŞMALARI.