Bu çağrı, İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi’nin “İsrail saldırılarını durdurursa biz de askeri misillemeleri sonlandırırız” açıklamasının hemen ardından geldi. İsrail’in bu hamlesi, bölgede tansiyonun daha da yükseleceği yönünde yorumlandı.
Albay Avichay Adraee’nin mesajında şu ifadeler dikkat çekti:
“İran’ın tüm vatandaşlarına acil uyarıdır. Şu anda veya yakın gelecekte İran’daki silah üretim tesislerinde ya da bu tesislere destek sağlayan kurumlarda bulunan herkes, kendi güvenliği için bu bölgeleri derhal terk etmelidir. Bu tesislerin yakınında bulunmak, hayatınızı ciddi tehlikeye atar.”
Uyarı doğrudan İran halkına yapılırken, bunun sivil kayıpları en aza indirmeyi amaçladığı ve kamuoyunu bilgilendirmeyi hedeflediği yorumları yapıldı. Ancak uzmanlar, bu tür bir açıklamanın, olası bir geniş çaplı saldırının da habercisi olabileceği uyarısında bulundu.
İran hükümeti ise bu uyarıya sert tepki verdi. Dışişleri yetkilileri, söz konusu tesislerin yalnızca barışçıl nükleer faaliyetler yürüttüğünü, uranyum zenginleştirme programının Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) gözetiminde olduğunu vurguladı. Tahran yönetimi, İsrail’in saldırılarını uluslararası hukuka aykırı, provokatif ve savaş suçu niteliğinde olarak niteledi.
Gerilim, İsrail’in 13 Haziran gecesi İran’ın farklı kentlerinde gerçekleştirdiği eş zamanlı hava saldırılarıyla zirveye ulaştı. Özellikle İran’ın nükleer tesisleri ve askeri komuta merkezleri hedef alındı.
bu saldırılarda hayatını kaybetti. İran resmi makamları, toplamda 78 sivilin öldüğünü, yüzlerce kişinin de yaralandığını açıkladı.
İsrail saldırılarına karşılık İran, 14 Haziran’da Tel Aviv ve Hayfa başta olmak üzere İsrail’in çeşitli askeri üslerine balistik füze saldırısı gerçekleştirdi. İran Devrim Muhafızları’nın üstlendiği saldırılarda, İsrail tarafında 13 kişi yaşamını yitirirken, 400’den fazla kişi yaralandı.
İsrail, bu saldırıların ardından hava savunma sistemlerini en üst seviyeye çıkarttı ve uluslararası kamuoyuna “İran’ın durdurulması gerektiği” yönünde çağrılar yaptı.
Çatışmaların tırmanması uluslararası toplumda ciddi endişelere yol açtı. Türkiye başta olmak üzere Katar, Cezayir, Pakistan, Malezya ve Endonezya gibi pek çok ülke, İsrail’in saldırılarını kınayan açıklamalarda bulundu. Türkiye Dışişleri Bakanlığı yaptığı yazılı açıklamada, İsrail’in orantısız güç kullanarak bölgede barışı sabote ettiğini ve derhal uluslararası hukuka uyması gerektiğini vurguladı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ise olağanüstü toplandı. Ancak daimi üyeler arasındaki görüş ayrılıkları nedeniyle somut bir karar çıkmadı. ABD, İsrail’in “meşru müdafaa hakkını” savunurken; Çin, Rusya ve Fransa, İsrail’in saldırgan tutumuna karşı çıkıyor.
Analistler, İsrail’in Farsça yaptığı doğrudan çağrının, yalnızca bir uyarı değil, çok daha büyük bir saldırının habercisi olabileceği konusunda hemfikir. Bu durum, bölgedeki askeri dengenin tamamen değişmesine, enerji tedarik yollarının tehdit altına girmesine ve küresel piyasalarda belirsizliğe yol açabilir.
İran ise kararlılığını sürdürüyor. Üst düzey bir İran yetkilisinin ifadesiyle:
“İran toprağına yapılan her saldırının cevabı misliyle verilecektir. Nükleer çalışmamız barışçıldır, ancak savunmamız sınırsızdır.”
Ortadoğu’da saatli bomba bir kez daha geri sayıyor. Tüm dünya şimdi tek bir sorunun cevabını arıyor: Bir sonraki adım savaş mı olacak, yoksa diplomasiye bir şans daha verilecek mi?