Bu gelişme, bölgede tansiyonu daha da yükseltirken, uluslararası insan hakları örgütleri ve bağımsız gözlemciler İsrail’in bu hamlesinin ardında başka amaçlar olduğuna dikkat çekiyor.
İsrail basınına göre, Ben Gurion Üniversitesi’nde eğitim gören 22 yaşındaki Filistinli öğrenci Beşşar Musa, İran istihbaratıyla bağlantılı olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Musa’ya yöneltilen suçlamalar arasında, Tahran’ın gizli operasyonlarının parçası olarak Be’er Sheva yollarına çivi döşemek, sosyal medyada Gazze yanlısı içerikler paylaşmak ve İran’dan talimat almak bulunuyor.
Ancak işgalci İsrail’in bu iddialarının ardında ne kadar somut delil olduğu hala belirsizliğini koruyor. Musa’nın tutuklanması, birçok Filistinli tarafından bir “gözdağı politikası” olarak değerlendiriliyor. Özellikle üniversite öğrencilerinin hedef alınması, Filistinli gençlerin sistematik olarak bastırılmaya çalışıldığı yönündeki iddiaları güçlendiriyor.
Şin Bet, yaptığı açıklamada Musa’nın birkaç ay boyunca bir İran ajanıyla iletişim halinde olduğunu ve ona verilen görevleri yerine getirdiğini savundu. Görevler arasında bir yola çivi döşemek gibi “sabotaj” eylemleri ve sosyal medyada “bölücü söylemler” paylaşmak gibi faaliyetler gösterildi.
Ancak dikkat çeken nokta, bu suçlamaların hiçbirinde somut kanıt kamuoyuyla paylaşılmadı. Öte yandan İsrail, benzeri davalarda kamuoyunu etkilemek ve uluslararası desteği İran karşıtı bir zemine çekmek için benzer suçlamaları sıkça kullanıyor.
Beşşar Musa’nın tutuklanması, aslında son dönemde artan İran korkusunun iç politikasına nasıl yansıdığının bir örneği. İsrail yönetimi, içerde yaşadığı siyasi krizi ve uluslararası baskıyı, Filistinli vatandaşlara yönelik yeni baskı politikalarıyla perdelemeye çalışıyor.
Bu olaydan yalnızca birkaç hafta önce, Hayfa’dan 28 yaşındaki Dimitri Cohen adlı İsrailli bir başka vatandaş da İran’a bilgi sızdırmakla suçlanarak tutuklanmıştı. İddiaya göre Cohen, stratejik askeri bölgelerin görüntülerini İran’a ulaştırmış ve her görev karşılığında kripto para ile ödeme almıştı.
Ayrıca Tel Aviv’de 27 yaşındaki başka bir şüpheli de İranlı bir ajanla aylardır temasta olduğu ve gözetleme faaliyetleri yürüttüğü iddiasıyla gözaltına alınmıştı. Her iki olayda da tıpkı Beşşar Musa vakasında olduğu gibi iddialar havada kalmış, suçlamaların ardında siyasi gerekçeler olduğu yönünde ciddi şüpheler oluşmuştu.
Filistinli öğrencilere ve aktivistlere yönelik “İran ajanı” yaftası, İşgalciler’in yıllardır kullandığı klasikleşmiş bir sindirme taktiği. Bu yöntemle hem Batı kamuoyuna “İran tehdidi”ni sürekli sıcak tutmak, hem de içerideki muhalefeti susturmak hedefleniyor. Beşşar Musa’nın tutuklanması da bu senaryonun yeni perdesi olarak değerlendiriliyor.
İnsan hakları örgütleri, özellikle genç Filistinlilerin “terörist”, “ajansız casus” gibi etiketlerle cezalandırılmasının tamamen keyfi olduğunu ve hukuk dışı uygulamalarla yürütüldüğünü savunuyor. Şu anda Musa’nın neyle suçlandığına dair somut kanıtların ortaya konulmaması da bu eleştirileri haklı çıkarıyor.
Bunca yaşanan gelişmeye rağmen uluslararası kamuoyundan ciddi bir tepki gelmiş değil. Ne Avrupa Birliği’nden ne de Birleşmiş Milletler’den Musa’nın tutuklanması hakkında resmi bir açıklama yapılmadı. Bu da İsrail’in elini daha da güçlendiriyor. Çünkü işgalci yönetim, Batı’nın sessizliğini kendi lehine propaganda malzemesi olarak kullanmayı sürdürüyor.
Filistin halkı ise bu tür baskılara rağmen direnişini sürdürüyor. Sosyal medyada Musa için başlatılan #FreeBasharMusa etiketi kısa sürede binlerce kez paylaşıldı. Filistinli gençler, İran bahanesiyle yapılan bu sindirme politikalarına karşı birlik çağrısı yapıyor.
Beşşar Musa örneği, işgalci İsrail’in İran tehdidini gerekçe göstererek Filistinli gençleri, öğrencileri ve aktivistleri hedef alma politikasının sürdüğünü gözler önüne seriyor. Casusluk iddiaları, Gazze’ye duyulan sempati ya da sosyal medya paylaşımları gibi gerekçelerle insanlar özgürlüklerinden ediliyor. Bu durum, bölgede gerçek barışın neden her zaman bir adım geride kaldığını da açıkça ortaya koyuyor.