Söz konusu diplomatik girişim, hem bölgesel güvenlik açısından hem de Bakü’nün İran’daki Güney Azerbaycan Türklerine yönelik hassasiyetinin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Azerbaycan yönetimi, özellikle Urmiye, Təbriz, Erdebil ve Zəncan gibi Türk nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerin savaşın doğrudan hedefi haline gelmesinden endişe duyuyor.
13 Haziran sabahında gerçekleştirilen İsrail hava saldırısında, İran Silahlı Kuvvetleri Başkarargah Başkanı General Muhammed Bakıri, İran Devrim Muhafızları Ordusu (SEPAH) Başkomutanı Hüseyin Selami ve Hatemü’l-Enbiya Karargahı Komutanı General Gulamali Reşid’in de aralarında bulunduğu birçok üst düzey askeri yetkili hayatını kaybetti. Saldırılarda ayrıca İran’a nükleer teknoloji geliştirme konusunda önemli katkı sağlamış 6 nükleer bilim insanının da öldüğü bildirildi.
Aynı günün akşamında İran, İsrail’e karşı büyük bir misillemede bulundu. “Həqiqi Vəd III Əməliyyatı” (Gerçek Vaat III Operasyonu) adını verdiği saldırıyla, Tel Aviv de dahil olmak üzere İsrail’in birçok bölgesine yüzlerce balistik füze ve insansız hava aracı gönderildi. İran’ın gerçekleştirdiği bu misilleme sonucunda sivil kayıpların yaşandığı, altyapı tesislerinde büyük çaplı hasar oluştuğu ve geniş bir alanın etkilendiği bildirildi.
Azerbaycan yönetiminin bu süreçte herhangi bir tarafı açıkça desteklememesi, diplomatik dengesini korumaya çalıştığını gösteriyor. Ancak Güney Azerbaycan Türklerinin güvenliği konusunda Bakü’nün oldukça hassas davrandığı, savaşın bölgeye yayılması halinde özellikle bu etnik nüfusun zarar görmemesi için hem İsrail’e hem de diğer aktörlere uyarı mesajları gönderdiği ifade ediliyor.
Uzmanlara göre, Azerbaycan’ın bu tür çağrıları sadece etnik dayanışma ile açıklanamaz; aynı zamanda Güney Kafkasya’da istikrarın korunmasına yönelik bir dış politika stratejisinin de parçası olarak görülmeli. Zira olası bir kaos ortamı, hem Azerbaycan sınır güvenliğini tehdit edebilir hem de göç dalgası riskini beraberinde getirebilir.
Tansiyonun hızla yükseldiği Ortadoğu denkleminde, Azerbaycan’ın hem diplomatik dengeleri gözetmesi hem de kendi soydaşlarının can güvenliğini öncelik haline getirmesi dikkat çekiyor. İsrail’in bu uyarıları dikkate alıp almayacağı ise önümüzdeki günlerde sahadaki gelişmelerle daha net anlaşılacak.